Abdestüstüne abdest ile ilgili hadis Ebu Gutayf el-Huzeli anlatıyor: "Abdullah İbnu Ömer'i mesciddeki ders halkasında dinlemiştim. Hadisler & Ayetler
Mİ'RAC, İMAN VE ZİKİR E zü billâhi mineş-şeytànir-racîm. Bismillâhir-rahmânir-rahîm
Bu ayetler dinin temeli olan Kitabın esasıdır.138 “Kitabın esasıdır” ifadesi ile ilgili ġerif Radi, muhkem ayetlerin kitabın esası olduğunu ve ondaki bütün özetlerin manasını
Fakireverilen sadaka onun işine yarayacak miktarda olmalı, zavallının bir açığını kapamalıdır. İnsanlardan bir şey istemeyip sadece Allah’dan yardım bekleyen kulunu, Cenâb-ı Hak kimseye muhtaç etmez. Ona iffet ve kanaat duygusu verir. Böylece onu mânen doyurur. Ona elindeki imkânla yetinmeyi öğretir.
Allahdileseydi sizi zora sokardı. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Bakara - 220) Yetimlere mallarını verin. Temizi pis olanla (helâli haramla) değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır. (Nisa - 2)
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yayınladığı kitapçıkta, kurban ibadetiyle ilgili bilinmesi gereken bilgileri içeriyor. İslam dinine göre 'Allah'a yaklaşmak' anlamına gelen kurban ibadeti, kurban olarak kesilmesi uygun olan hayvanın, ibadet niyetiyle usulune uygun kesilmesidir.
Z1eX. Sual İyilik etmenin dindeki yeri nedir? CEVAP Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki Ömür kısadır. Sonsuz olan ahiret hayatında, insanın karşılaşacağı şeyler, dünyada yaşadığı hâle bağlıdır. Akıllı olan, ileriyi görebilen bir kimse, kısa olan dünyada, hep, ahirette iyi ve rahat yaşamaya sebep olan şeyleri yapar. İnsanlara hizmet etmek için çalışır. İnsanlara iyilik etmek, ahirette azaptan kurtulmaya ve Cennet nimetlerinin artmasına sebep olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki Müslüman, müslümanın kardeşidir. Onu incitmez, üzmez. Bir kimse bir müslümanın aybını, kusurunu örterse, Allahü teâlâ, kıyamette onun ayıplarını, kabahatlerini örter. [Buhari] Bazı kimseler, başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak, onlara yardımcı olmak için yaratılmıştır. İhtiyaç sahipleri bunlara başvurur. Bunlar için ahirette azap korkusu olmaz. [Taberani] Allahü teâlâ, bazılarına çok nimet vermiştir. Bunları, herkese faydalı olmak için yaratmıştır. Bu nimetleri dağıtırlarsa, azalmaz, dağıtmazlarsa bunlardan alıp, başkalarına verir. [Taberani] Bir müslümanın, din kardeşinin bir ihtiyacını karşılaması on yıl itikâftan iyidir. Allah rızası için bir gün itikâf ise, insanı Cehennem ateşinden pek çok uzaklaştırır. [Taberani] Din kardeşinin bir işini yapana, melekler dua eder. O işi yapmaya giderken, her adımı için bir günahı af olur ve kıyamette çeşitli nimetlere kavuşur. [İbni Mace Din kardeşinin rahata kavuşması veya sıkıntıdan kurtulması için idarecilere gidip uğraşana, sırat köprüsünden, herkesin ayağı kaydığı zaman, Allahü teâlâ ona yardım eder. [Taberani] Allahü teâlânın en sevdiği iş, elbise vererek veya yedirip içirerek yahut başka bir ihtiyacını karşılayarak, bir mümini sevindirmektir. [Taberani] Saygısızlık edene yumuşak davranan, zulmedeni affeden, vermeyene veren, kendisini arayıp, sormayan ahbabını, akrabasını gözeten, Cennette yüksek derecelere kavuşur. [Taberani] Din kardeşine güler yüz göstermek, iyi şeyler öğretmek, kötülük yapmasını önlemek, sorana yol göstermek, sokaktaki pis ve zararlı şeyleri temizlemek, birer sadakadır. [Tirmizi] Selam verirken gülümseyen, sadaka sevabına kavuşur. [ Seferde, topluluğun efendisi, onlara hizmet edendir. Şehitlik hariç, hiçbir amel onun sevabına erişemez. [Hakim] Kim, bir müslümanın sıkıntısını giderip, onu sevindirse, Allahü teâlâ, kıyamette en sıkıntılı anlarda, onu sıkıntılardan kurtarır. [Buhari] Din kardeşine yardım edenin yardımcısı, Allahü teâlâdır. [Müslim] İnsanların en iyisi, onlara faydası çok olanıdır. [Kudai] Allahü teâlânın farzlardan sonra en çok sevdiği iş, bir mümini sevindirmektir. [Taberani] İmanı en kuvvetli olan, ahlakı en güzel ve hanımına karşı en yumuşak olandır. [Tirmizi] Söz veriyorum, tartışmayan, haklı da olsa, kimseyi incitmeyen Cennete girer. [Tirmizi] Müminler, birbirine karşı sevgi ve merhamette, bir vücut gibidir. Vücudun bir yeri rahatsız olunca, bütün vücut huzursuz olur. Oranın tedavisi ile meşgul olurlar. Müslümanlar da böyle birbirine yardıma koşar. [Buhari] Çevrendekilerle güzel komşuluk et ve kendin için sevdiğini, başkaları için de sev ki müslüman olasın. [Harâiti] İyiliği sayarak değil saçarak yapmalı İslam âlimleri buyuruyor ki Allahü teâlânın size nasıl muamele etmesini istiyorsanız, Onun kullarına öyle muamele ediniz. İyiliği sayarak değil, saçarak yapınız. Cömert verene değil, verdiğine sevinene denir. Bütün kötülükler, hırlaşmalar almak üzerinedir. Bütün iyilikler, vermek üzerinedir. Herkese iyilik etmek, ödünç veya sadaka vermek çok sevaptır. Akrabaya yapılan iyilik daha sevaptır. Bir kadın, Resulullah efendimize, Fakir kocama yardımda bulunsam, sadaka yerine geçer mi? diye sual ettirdiğinde Peygamber efendimiz, İki sevap vardır. Biri sadaka, diğeri de sıla-i rahim sevabı buyurdu. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki Senden yüz çeviren akrabana verilen sadaka daha faziletlidir. [Taberani] Yakın akraba ve komşuya verilen sadakanın sevabı iki misli fazladır. [Taberani] Paranızı önce kendi ihtiyaçlarınıza, artarsa çoluk çocuğunuzun ihtiyaçlarına sarf edin! Bundan da artarsa akrabalarınıza yardım edin! [Müslim] Bir kimseden amcasının oğlu yardım ister de, o da gücü yettiği halde, vermezse, kıyamet günü Allahü teâlânın fazlından mahrum kalır. [Taberani] Bir müslümana ödünç veren iki misli sadaka sevabı kazanır. [İbni Mace] Müslüman kardeşini sevindirmek mağfirete sebep olur. [Taberani] Bir müslümanın sıkıntısını giderene, Allahü teâlâ iki nur verir. Bu iki nurla Sıratta o kadar çok kimse aydınlanır ki sayısını ancak Allahü teâlâ bilir. [Taberani] Duasının kabul, kederinin yok olmasını isteyen, darda kalanı ferahlandırsın! [İbni Ebiddünya] Kim, arkadaşının ihtiyacını görürse, Allahü teâlâ da onun ihtiyacını karşılar. [Taberani] Hayra vesile olan, hayır işlemiş gibidir. Allahü teâlâ, sıkıntıya düşene yardım edeni sever. [İbni Neccar] Cehennemlik biri, Cennetlik birine rastlayınca ona der ki - Beni tanıdın mı? - Sen kimsin? - Benden abdest suyu istemiştin, ben de onu sana hediye etmiştim. Cennetlik olan, ona şefaat eder. Yine Cehennemlik biri Cennetlik olana şöyle der - Beni tanıdın mı? - Sen kimsin? - Bana bir iş söylemiştin, ben de o işini yapmıştım. Bunun üzerine ona şefaat eder ve şefaati kabul edilir. [İbni Mace] Fakire verilen bir lokma, sahibine beş şeyi müjdeler 1- Bir tane iken beni çoğalttın. 2- Küçük idim, büyüttün. 3- Düşman iken, beni dost ettin. 4- Fâni, yok olmak üzere iken, beni sonsuz kalıcı ettin. 5- Bugüne kadar sen beni muhafaza ettin, artık ben seni muhafaza ederim. [Ey Oğul İlmihâli] Müslümana yardım etmenin fazileti Sual Müslümana yardım etmenin, onu sevindirmenin fazileti nedir? CEVAP İyi kimse, hem kendisi iyi olan, hem de başkalarının iyi olmasına çalışan kimsedir. Bu husustaki hadis-i şeriflerden bazıları şöyle Bir mümini sevindiren, beni sevindirmiş olur. [Ebuşşeyh] Müslümana sözle yardım eden veya onun için bir adım yürüyen, kıyamette Peygamberlerle emin olarak haşrolur ve 70 şehit sevabına kavuşur. [Hatib] Kim bir mümini ferahlatırsa, Allahü teâlâ da kıyamette onu ferahlatır. [ Allah’ın kullarını üzmeyin. Onları ayıplamayın, gizli kusurlarını araştırmayın. Kim müslüman kardeşinin aybını ararsa Allahü teâlâ da onun aybını arar. Hatta öyle ki, evinden çıkmasa da onu rezil eder. [ En iyi kimse, kendisi ile alakasını kesenle ilgilenir, kendisini mahrum edene verir ve kendisine zulmedeni de affeder. [Begavi] Müslüman, müslümanın kardeşidir, onu üzmez, onu sıkıntıda bırakmaz. Kardeşine yardım edene, Allahü teâlâ yardım eder. Kardeşinin sıkıntısını giderenin, Allahü teâlâ kıyamet sıkıntısını giderir. Bir müslümanı sevindireni, Allahü teâlâ kıyamette sevindirir. [Nesai] İki şey var ki, ondan daha iyisi yoktur Allahü teâlâya iman ve Onun kullarına iyilik etmek, şefkatli olmak. İki şey var ki, ondan daha kötü iki şey yoktur Şirk ve insanlara kötülük etmek. [ Hasene yapınca sevinen, seyyie yapınca üzülen mümindir. [Ebu Ya’la] Hasenen seni sevindiriyor, seyyien de seni üzüyorsa, sen müminsin. [Diyâ] [Hasene; iyilik, güzellik, sevap. Seyyie; günah, kötü iş] Layık olana da, olmayana da iyilik et! Sual İyilik ettiğin kimsenin şerrinden sakın buyuruluyor. Dinimiz ise, herkese iyilik etmeyi emrediyor. Bu hadis-i şerifin açıklaması nasıldır? CEVAP Genel olarak kötü kimseler, kadirşinas değildir, nankördür. Nitekim Kur’an-ı kerimde mealen, Allah ve Resulü kendi lütuflarından onları [kötüleri] zenginleştirdiği için öç almaya kalkıştılar buyuruluyor. Tevbe 74 Demek ki kötü kimselerin, kendilerine iyilik edenlere zararları dokunabilir. Bunun için atalarımız şöyle demişlerdir İyilikten maraz doğar İyilik et kele, duyursun seni ele İyiliğe iyilik olsaydı, kara öküze bıçak çalmazlardı Bu sözler, iyiliğin mutlaka zararlı olduğunu göstermiyor. Bazı kötü kimselere iyilik edince onlardan bazı uygunsuz hareketlerin, zararların gelebileceğini gösteriyor. En hafif ve leziz kuş etinin bile bazı hastalara dokunması gibidir. Bu anlamda hadis-i şerifler hatta âyet-i kerime bile vardır. Hazret-i Ali, Kötü kimse, kendisine iyilik yapılınca katılaşır, iyilik edene bir zarar verebilir buyuruyor. Yine büyük bir zat, Kötüye iyilik edince, ahmaka acıyınca, onlardan gelecek kötülükten sakının! buyuruyor. Demek ki birine iyilik ettik, ondan kötülük gelirse, o kimsenin kötü biri olduğu anlaşılıyor. Mesela bayramlaşmaya gelen bir şeker hastasına, onun hastalığını bilmeden baklava versek, onun hastalığı artar. Kabahat baklavada ve baklava ikram edende değildir. Kötü kimse de iyiliğe tepki olarak kötülük yapıyorsa, kabahat iyilikte değildir. Kötü kimseler, mürüvvetsizdir, kadirşinas değildir, nankördür. Allahü teâlânın, Kendisine iyilik edene kötülük eden, benim nimetime nankörlük etmiş olur, kendisine kötülük edene iyilik eden de, bana şükretmiş olur buyurduğu bildirilmiştir. Bir menfaat elde etmek için seninle arkadaşlık edenin şerrinden sakın! Çünkü beklediği şey kesilince; özür kabul etmez. Şu’âb-ül-iman Yine genel olarak bir kimse, hiçbir menfaat beklemeden Allah rızası için, kötü birine de iyilik ederse, ondan zarar gelmez. Eğer, bir menfaat karşılığı iyilik ediyorsa, iyilik ettiği kimseden zarar gelebilir. Hiçbir menfaat beklemeden, sırf Allah rızası için iyilik etmekten korkmamalıdır. Kötü kimse, buna zarar vermeye kalksa da, fazla başarılı olamaz. İyilik eden, kendine iyilik etmiş olur. Onun için atalarımız, İyilikten kötülük gelmez, İyilik eden iyilik bulur, İyilik et, denize at, balık bilmezse Hâlık bilir demişlerdir. Demek ki, iyilik balık için değil, Hâlık için, yani Allah rızası için yapılırsa zararı olmaz. Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki İhsan eden, iyilik eden sevilir. Hadis-i şerifte, İhsan sahibi kimseyi sevmek, insanların yaratılışında vardır buyuruldu. Deylemi İnsan, ihsanın, iyiliğin kölesidir. Gönül, kendine iyilik edeni sever, kötülük edenden nefret eder. İnsan, ister istemez iyilik edene karşı sevgi duyar. Bunun için Peygamber efendimiz şöyle dua ederdi Ya Rabbi, kötü birinin, bana iyilik etmesini nasip etme! [Deylemi] Allahü teâlânın kullarına hizmet etmekle, dünya ve ahirette çeşitli nimetlere kavuşulur. İnsanlara iyilik etmek, onların işlerini güler yüzle ve tatlı dille ve kolaylıkla yapmak, insanı Allah sevgisine kavuşturur. Ahiret azaplarından kurtulmaya ve Cennet nimetlerinin artmasına sebep olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki Allahü teâlânın en çok sevdiği kulu, Onun nimetlerinin, kullarına ulaşmasına vasıta olandır. [Deylemi] Her iyilik sadakadır. [Tirmizi] İnsanların iyisi, insanlara iyilik eden kimsedir. [İ. Ahmed] Arkadaşın iyisi, arkadaşına, komşunun iyisi ise komşusuna iyilik eden kimsedir. [Tirmizi] En iyiniz, kendisinden hep iyilik beklenilen ve şerrinden emin olunandır. En kötünüz, kendisinden iyilik beklenilmeyen ve şerrinden emin olunmayandır. [Tirmizi] İnsan, kendine iyilik edene sevgi, kötülük edene de nefret duyacak şekilde yaratılmıştır. [Ebu Nuaym] İyilikler fenalıkları giderir. [Ebu Nuaym] İyilik zâyi olmaz, kötülük unutulmaz, herkes ettiğini bulur. [Beyheki] O halde, maddi bir menfaat beklemeden herkese iyilik etmeye çalışmalıdır. İyilikte yarış Sual Hizmet eden insanlara gıpta ederek, onlarla yarış olur mu? CEVAP Yarış, yardımlaşma iyilikte olur. Kötülükte, bölücülükte yardımlaşma, yarış olmaz. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki İyilik etmekte, kötülüğü önlemekte birbirinizle yardımlaşın! Günah işlemekte, zulümde, haddi aşmakta yardımlaşmayın! [Maide 2] İyi işler için yarışanlar bunun [iyiliğe koşmak, kötülüğe mani olmak, ibadete devam etmek] için yarışsınlar [Mutaffıfin 26] Hadis-i şerifte buyuruldu ki Şu iki kişiye gıpta edilir Bunlardan biri, ilmi ile amel eden ve başkalarına da öğreten, diğeri de, meşru yolda kazandığını, meşru yolda sarfeden. [Müslim] Ani ölüm, mümine rahmet, facire nedamettir. [ Süfyan-ı Sevri hazretleri, Ani ölümü istemezdim. Ama fitnelerden korktuğum için ani ölümü istiyorum buyurdu. Orada bulunan Yusüf bin Esbat hazretleri, Hayır ben ani ölümü istemiyorum. Hatta fazla yaşamayı istiyorum. Belki günahlarıma tevbe eder, salih ameller işlerim buyurdu. Orada bulunan Hazret-i Vüheyb de, Ben her ikisini de istemem. Çünkü hangisinin hakkımda hayırlı olduğunu bilemem. Allahü teâlâ hakkımda neyi takdir etti ise, onu sever, onu kabul ederim buyurdu. Süfyan-ı Sevri hazretleri bu sözü duyunca, Kâbe’nin Rabbine yemin ederim ki, bu Allah adamlarındandır. Doğrusunu bu söyledi diyerek onu alnından öptü. Bayezid-i Bistami hazretleri de, Ya Rabbi senin güzel gördüğün şeyi senden isterim diye dua ederdi. İnsanlığa hizmet nasıl olur Sual Kimi kumarhane açıyor. Bunu bir hizmet olarak gösteriyor. Hatta dini yıkıcı faaliyetlerine "insanlığa hizmet" diyorlar. İnsanlığa hizmet nasıl olur? CEVAP Herkes, insanlığa hizmet etmenin en şerefli vazife olduğunu ve bunun için çalıştığını söyler. Kendi keyfi, zevki için ve para kazanmak için olan çalışmalarını, didinmelerini, bu hizmet maskesi ile örtenler pek çoktur. İnsanlara hizmet, onları dünyada ve ahirette, huzura kavuşturmak demektir. Bunun da tek yolu, tek başarıcısı, insanları yaratan, yetiştiren, merhameti ve ihsanı sonsuz bol olan Allahü teâlânın gösterdiği saadet yolu, yani İslamiyet’tir. O halde, insanlığa hizmet, İslam’a hizmet ile olur. İslam’a hizmet, insanlığa hizmettir. İnsanlığa düşman olanlar, İslamiyet’i yok etmeye çalışmıştır. Saldırmalarının en tesirlisi, müslümanları aldatmak, içerden yıkmak olmuştur. Onları bölmüşler, birbirine düşman etmişler, dinsizlerin pençesine düşmelerine sebep olmuşlardır. Hizmetlerdeki sıkıntı Sual Bu zamanda İslam’a hizmet nasıl olur? Müslüman olarak ne yapmamız gerekir? CEVAP İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını, sözlerini yaymak için, keramet sahibi olmak, âlim olmak şart değildir. Her müslümanın bunu yapmak için uğraşması gerekir. Fırsatı kaçırmamalıdır. Kıyamette her müslümana bunu soracaklar, "İslam’a niçin hizmet etmedin?" diyeceklerdir. Dine hizmet için uğraşmayanlara, din bilgilerini yayan kurumlara, kimselere yardım etmeyenlere, çok azap yapılacaktır. Özür, bahane kabul edilmeyecektir. Peygamberler, insanların en üstünleri, en kıymetlileri iken, hiç rahat oturmadı. Allahü teâlânın dinini, seadet-i ebediyye yolunu yaymak için, gece gündüz uğraştılar. Mucize isteyenlere de, Mucizeyi Allahü teâlâ yaratır. Benim vazifem, Allahü teâlânın dinini bildirmektir buyurdu. Bu yolda çalışırlarken, Allahü teâlâ da bunlara yardım eder, mucize yaratırdı. Bizim de, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını, sözlerini yaymamız ve kâfirlerin, düşmanların, müslümanlara iftira ve eziyet edenlerin, kötü, alçak, yalancı olduklarını, gençlere, dostlara bildirmemiz gerekir. Bu yolda malı ile, kuvveti ile, mesleği ile çalışmayanlar, azaptan kurtulamayacaklardır. Bu yolda çalışırken, sıkıntı çekmeyi büyük saadet, büyük kazanç bilmelidir. Peygamberler, Allahü teâlânın emirlerini bildirirken, cahillerin, soysuzların hücumlarına uğrardı. Çok sıkıntı çekerlerdi. O büyüklerin en üstünü, seçilmişi, Allahü teâlânın habibi olan Muhammed aleyhisselam, Benim çektiğim eziyet gibi, hiçbir Peygamber eziyet görmedi buyurdu. [ Her müslümanın, Ehl-i sünnet itikadını öğrenmesi ve sözü geçenlere öğretmesi gerekir. Ehl-i sünnet âlimlerinin sözlerini bildiren kitapları ve gazeteleri bulup almalı, bunları gençlere, tanıdıklara göndermeli, okumaları için çalışmalıdır! İnsanlara, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirmek, kıymetli bir hizmettir. Ancak cenab-ı Hakkın sevdikleri bu hizmet ile şereflenir. Sual Otobüste hiç kimseye yer vermesek kul hakkı yemiş olur muyuz veya kimlere yer vermek gereklidir? CEVAP Yer vermemekle kul hakkı geçmez. Kim olursa olsun iyilik etmek sevaptır. İyi kimseye iyilik daha çok sevaptır. Herkese yumuşak davranmalı Sual Müslümanlara iyilik etmeye çalışırken neye dikkat etmeli? CEVAP Her zaman yumuşak davranmaya çalışmalı, sertlikten kaçmalıdır! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki Allahü teâlâ refiktir. Yumuşaklığı sever. Sertlik edenlere vermediği şeyleri yumuşak davrananlara ihsan eder. Başkalarına vermez. [Müslim] Yumuşak davran! Sertlikten ve çirkin şeyden sakın! Yumuşaklık insanı süsler, çirkinliği giderir. [Müslim] Yumuşak davranmayan hayır yapmamış olur. [Müslim] Kendisine yumuşaklık verilene dünya ve ahiret iyilikleri verilmiştir. [Tirmizi] Cehenneme girmesi haram olan ve Cehennemin de onu yakması haram olan kimseyi bildiriyorum. Dikkat ediniz! Bu kimse, insanlara kolaylık, yumuşaklık gösteren mümindir. [Tirmizi] İhsan sahibini sevmek Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki İhsan eden, iyilik eden sevilir. Hadis-i şerifte, İhsan sahibini sevmek, insanların yaratılışında vardır buyuruldu. Bütün iyilikleri yaratan, insana can, mal, sıhhat veren, zararlardan, korkulardan koruyan Allahü teâlâyı sevmek, insanlık icabıdır. Sevmenin üç alameti vardır 1- Onu sevenleri sevmek, 2- Ona itaat etmek, 3- Onu, dil ile, beden ile övmek. Bunlardan ikincisine Şükür, üçüncüsüne Hamd etmek denir. Onu sevenleri, O da sever. İhsanlarını arttırır. Allahü teâlânın sevgisini kazanmaya çalışana Salih kul denir. Bu sevgiyi kazanmış olana Veli denir. Başkalarının da kazanması için çalışan Veliye, Vesile denir. Allahü teâlâ, Kur'an-ı kerimin Maide suresinde, Vesile arayınız! buyuruyor. Vesilenin bu iyiliği, bu ihsanı, dünya ve ahiret nimetlerinin en kıymetlisidir. O halde, onu sevmek, hem bu ihsanın sahibi olduğu için, hem de, Allahü teâlânın sevgili kulu olduğu için, çok gerekir ve insanın birinci vazifesidir. Hakiki vesileye kavuşmak, en büyük saadettir. Sual Müslüman olmayanlara da, merhamet etmek, saygı göstermek gerekir mi? CEVAP Allah indinde herkes, insan olarak eşittir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki İnsanlar [insan olarak] bir tarağın dişleri gibi eşittir. [İbni Lal] Rabbiniz bir, babalarınız, dininiz ve Peygamberiniz de birdir. Arabın Aceme, Acemin Araba üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızının karaya, karanın kırmızıya üstünlüğü yoktur. Hiçbir milletin diğerine üstünlüğü yoktur. Ancak takva bakımından biri diğerinden üstün olabilir. [İbni Neccar] [Acem, Arap olmayan milletler demektir.] Bunun için mümin olsun, kâfir olsun, bir kimseden kendini üstün görmek kibirdir. Kibir ise çok büyük günahtır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki Kalbinde zerre kadar kibir olan Cennete giremez. [Taberani] Başkalarının kendisine saygı göstermelerini sevmek de doğru değildir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki Kendisi için ayağa kalkılmasından hoşlanan, Cehenneme gidecektir. [Tirmizi] Gayrı müslim de olsa İkram için, iyi geçinmek için, müdara için gayrı müslim olsa da ayağa kalkmak caizdir. Buradaki ölçü, müslüman olmayanlara sevgi beslememektir. Merhamet ile sevmeyi karıştırmamalıdır. Hazret-i Âişe validemiz bildirir Bir gün içeri girmek için biri geldi. Resul-i ekrem, Müsaade edin, içeri girsin! O kabilesinin en kötüsüdür buyurdu. O kimse, odaya girince gülerek karşılayıp iltifat etti. O kimse gidince merak edip sordum, ya Resulallah, kötü insan dediğiniz halde ona iltifat etmenizin sebebi nedir? Buyurdu ki İnsanların kötüsü, zararından korunmak için kendisine ikram edilendir. [Buhari] Kâfir-mümin herkese, hatta bütün hayvanlara merhamet etmek gerekir! Peygamber efendimiz, Merhametli olmayan imanlı olmaz buyurunca, Eshab-ı kiram sual etti - Ya Resulallah, hepimiz merhametliyiz. - Bir arkadaşa merhamet kâfi değildir. Bütün mahlukata merhametli olmak gerekir. [Taberani] Dinimizde merhametin, saygının yeri büyüktür. Bu husustaki hadis-i şeriflerden bazıları şöyle Büyüğünü saymayan, küçüğüne acımayan bizden değildir. [Tirmizi] Yerdekilere merhametli olmayana, göktekiler merhamet etmez. [Taberani] İnsanlara merhamet etmeyene, Allah da merhamet etmez. [Taberani] Görüldüğü gibi, müslümanlara denmiyor. İnsanlara deniyor. O halde bütün insanlara ve hayvanlara acımak gerekir. "Kâfire, zalime nasıl acınır ki?" denebilir. Kötülük etmelerini önleyip iyi bir insan, yani salih bir müslüman olmaları için çalışmakla onlara merhamet edilmiş olur. Kim olursa olsun yaşlıya saygı göstermelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki Yaşlılara saygı göstermek, Allahü teâlâya tazimdendir. [Ebu Davud] Yaşlı kimse gayrı müslim ise, ona yapılan saygı dini için değil, insan olduğu içindir. Örnek insanlar Lisan-ı hâl, lisan-ı kalden entaktır. Yani insanın hâl ve hareketi, sözünden daha tesirlidir. Hakiki müslümanların hâllerine bakıp müslüman olanlar çoktur. Bunlardan biri şöyle Gayrı müslimlere ait bir ticaret kervanı gelip, gece Medine’nin dışına kondu. Yorgunluktan hemen uyudular. Halife Hazret-i Ömer, şehri dolaşırken bunları gördü. Abdurrahman bin Avf’ın evine gelip, Bu gece bir kervan gelmiş. Hepsi kâfirdir. Fakat bize sığınmıştır. Eşyaları çoktur ve kıymetlidir. Yabancıların, yolcuların bunları soymasından korkuyorum. Gel, bunları koruyalım dedi. Sabaha kadar bekleyip, sabah namazında mescide gittiler. Kervandakilerden bir genç uyumamıştı. Arkalarından gitti. Soruşturup, kendilerine bekçilik eden iki şahıstan birinin Halife Ömer olduğunu öğrendi. Gelip, arkadaşlarına anlattı. Roma ve İran ordularını perişan eden, adaleti ile meşhur, yüce halifenin, bu merhamet ve şefkatini görerek, İslamiyet’in hak din olduğunu anladılar ve seve seve müslüman oldular. Menakıb-ı Çihar-ı Yâr-ı Güzin İhtiyaç arzetmek Sual İhtiyacını her zaman insanlara arz etmekte mahzur var mıdır? Sık sık ihtiyacını arz eden birine yardım etmemekte mahzur var mıdır? CEVAP Zaruret ve fazla bir ihtiyaç hasıl olmadıkça ihtiyaçlarını insanlara bildirmek doğru değildir. Mümkün mertebe ihtiyacını bildiren kimselere malı ile, dili ile yardım etmek çok sevaptır. Mükaşefetül-kulubda diyor ki İhtiyacını gidermesi için sık sık müslüman kardeşine gitme! Çünkü buzağı anasını emerken ifrata kaçarsa, anası onu süsebilir. Allahü teâlâ buyuruyor ki İyilik etmek ve fenalıktan sakındırmak hususunda birbirinizle yardımlaşın! [Maide 2] Hazret-i Ali buyurdu ki Kim bir kalbe sevinç verirse, Allahü teâlâ o sevinçten bir lütuf yaratır. O kimseye bir musibet geldiği zaman, bu lütuf o kimsenin kalbine su gibi akar. Suyun kirleri temizlediği gibi, lütuf da, kalbdeki kederleri siler. Her iyilik sevaptır Sual Otobüste birine yer versek, görmeyen birini yoldan geçirsek sevap olur mu? CEVAP Allah rızası için yapılan her iyiliğe sevap verilir. Hadis-i şerifte, Her iyilik sadakadır buyuruldu. Her iyiliği Allah rızası için yapınca sevap alınır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki Mümin, [Allah rızası için] yaptığı her işten sevap alır. Yoldaki bir şeyi kaldırsa, birine yol tarif etse, sözünü anlatamayana yardım etse, birine keçisini sağarak yardım etse, sevap alır. [Ebu Ya’la] Hele görmeyenlere [a’malara] yardım etmek elbet daha sevaptır. Hadis-i şerifte, A’mayı kırk adım götüren Cenneti hak eder buyuruldu. Beyheki Yemek yedirerek veya başka iyilik ederek insanları sevindirmek de büyük sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki Darda kalana kolaylık gösterene, Allahü teâlâ da dünya ve ahirette kolaylık gösterir. Kim de bir müslümanın aybını örterse, Allahü teâlâ da dünya ve ahirette onun aybını örter. Kul, kardeşine yardım ettiği müddetçe, Allahü teâlâ da kendisine yardım eder. [Müslim] Duasının kabul olmasını ve kederinin giderilmesini isteyen, darda kalanı feraha kavuştursun! [İ. Ebiddünya] Allah katında amellerin en sevimlisi, bir müslümanı sevindirmek yahut bir sıkıntısını gidermek veya sabrını taşıran bir kederini ortadan kaldırmak yahut borcunu ödemektir. [Ebuşşeyh] Bir müslümana elbise veren, o elbiseden bir parça kalsa da, Allah’ın hıfzı emanında olur. [Hakim] Üzerek sevindirmek Sual Bir arkadaşın kalemini sakladım. Arkadaş, kaybettim diye epey aramış, çok üzülmüş. Fakat kalemini verince sevindi. Arkadaşları böyle sevindirmek sevap olur mu? CEVAP Birinin malını, parasını şaka olarak alıp saklamak caiz değildir. Böyle yapmakla o kimse üzülmüş olur. Başkasını üzmek ise haramdır. Hadika Diyelim ki; arkadaşa aldığınız kalemi vermekle on sevap yazılmışsa, onu üzdüğünüz için yüz günah yazılmıştır. Neticede kârda değil, zarardasınız. Sizin arkadaşa yaptığınız iyilik şuna benziyor Cemaatle nafile namaz kılmanın mekruh olduğunu bilen bazı kimseler, cemaatle nafile kılmayı adıyorlar. Sonra da cemaatle nafile kılıyorlar. Bu çok yanlıştır. Günah olan bir şey adansa da yapılmaz. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki Az bir haramdan kaçmak, 80 bin nafile hac sevabından efdaldir. [Deylemi] Bir hadis-i şerifte, Çok az bir günahtan kaçınmak, bütün cin ve insanların [nâfile] ibadetleri toplamından daha iyidir buyuruluyor. Her günah, Allahü teâlâya isyan olduğundan, büyüktür; fakat bazısı, bazısına göre küçük görünür. Bir küçük günahı yapmamak bütün cihanın nafile ibadetlerinden daha sevabdır, çünkü nafile ibadet yapmak farz değildir. Günahlardan kaçınmaksa farzdır. Rıyad-un-nasıhin Sual Ölmek üzere olan bir hristiyana su vermek caiz midir? CEVAP Evet. Susamış bir köpeğe bile su vermek çok sevaptır. İnsanları sevindirmek Sual Bir Müslümana iyilik etmek mi daha sevaptır, yoksa zikir ve benzeri ibadetlerle meşgul olmak mı? CEVAP İkisini de yapmaya çalışmalıdır. Bir mümini sevindirmek bir yıllık nafile ibadetten hayırlıdır buyuruluyor. Ubeydullah-i Ahrar hazretleri de, Zikir ve murakabe, bir Müslümana hizmet yapılamadığı zamanda olur. Birinin gönlünü alacak, onu sevindirecek bir hizmet, zikir ve murakabeden önce gelir buyururdu. Murakabe, nafile ibadet yapmak, Allahü teâlânın, her an, her şeyi gördüğünü, bildiğini düşünmektir. Demek ki insanlara yardım ve hizmet ederek onları sevindirmek daha sevaptır. Ne şekilde olursa olsun, dine uygun olarak insanları sevindirmek çok sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki En kıymetli amel, bir müminin sıkıntısını gidermek, borcunu ödemek veya karnını doyurmak suretiyle sevindirmektir. [Taberani] Sıkıntıya düşene, çaresize yardım edeni Allahü teâlâ sever. [İbni Neccar] Din kardeşinin bir işini yapmak için gidenin, her adımında 70 günahı affedilir ve 70 sevap verilir. O iş bitene kadar, böyle devam eder. İşi yapılınca, bütün günahları affedilir. O işi yaparken ölürse, sorgusuz sualsiz Cennete gider. [İbni Ebiddünya] Duam kabul olsun, sıkıntım gitsin diyen, darda kalanı ferahlandırsın! [İbni Ebiddünya] İyi haber getirmek Sual Sevdiğimiz kimseye sevdiğimizi, sevmediğimize de sevmediğimizi söylemek gerekir mi? CEVAP İyi şeyler bildirilir, kötü şeyler bildirilmez. İki hadis-i şerif meali Sevdiğinize sevdiğinizi söyleyin, nefret ettiğinizden de uzak durun. [Nevafi-ul-atıra] İyi kişi, iyi haber getirir. Kötü de kötü haber. [İ. Asakir] Sevgi ile ilgili bir hadis-i şerif meali de şöyledir Din kardeşini seven, ona sevdiğini bildirsin. [Buhari] Zalime yardım etmek Sual Birine iyilik ettinizse ondan kötülük bekleyin deniyor. Böyle bir şey olabilir mi? CEVAP İyilere iyilik etmek iyidir, onlardan zarar gelmez. Fakat kötülere iyilik edince onlardan zarar gelebilir. Kötülük eden zâlimdir. Zâlime yardım edince, ondan zarar göreceği hadis-i şerif ile bildiriliyor. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir Kim bir zâlime yardım ederse, Allahü teâlâ o zâlimi ona musallat eder. [ İyilik etmeli Sual Teşekkür etmeyene, nanköre de iyilik etmek caiz midir? CEVAP Elbette, herkese iyilik etmek iyidir. İki hadis-i şerif meali Layık olana da, olmayana da iyilik et! İyilik ettiğin kimse, buna layıksa ne iyi. Layık değilse, sen iyilik edicilerden olursun. [İbni Neccar] İyilik zayi olmaz, kötülük unutulmaz, herkes ettiğini bulur. [Beyheki] Atalarımız da, İyilikten kötülük gelmez, İyilik eden iyilik bulur, İyilik et, denize at, balık bilmezse Hâlık bilir demişlerdir. Demek ki, iyilik balık için değil, Hâlık için, yani Allah rızası için yapılırsa zararı olmaz. Allah için ömründe bir kere olsun iyilik eden mahrum kalmaz. Bir Müslüman, bir İslam âliminin veya evliyanın ruhuna, ömründe bir kere, bir Fatiha okuyup hediye etse, o zat, bu iyiliğin altında kalmaz. Mutlaka o kimseye şefaat eder. İki hadis-i şerif meali Allahü teâlâ, zerre kadar hayır işleyeni rezil etmez. [İ. Adiy] Ömründe hiç hayır yapmayan bir Müslümanın, [başka Müslümanlara zarar vermesin diye] bir dikeni yoldan kaldırması, Allah indinde makbul görülerek Cennete gitmesine sebep oldu. [Ebu Davud] Bir hadis-i kudsi de şu mealdedir Ya Musa, ömründe bir kere îsâr edene, îsâr ahlakı ile bana kavuşana hesap sormaktan haya ederim. [Şir’a – şerh-i Hutab] Îsâr, muhtaç olduğu bir şeyi kendi kullanmayıp, muhtaç olana vermek, mümin kardeşlerinin işlerini bitirmek demektir. Kendi muhtaç olduğu malın hepsini, muhtaç olanlara verip, yokluğuna kendisi sabr etmektir. İyi huyların çok kıymetlisidir. Âyet-i kerimeler ile övülmüştür. Sual Allah indinde bir mümine yapılacak en kıymetli şey nedir? CEVAP Bir iyilik ederek, onu sevindirmektir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki Farzlardan sonra en kıymetli amel, bir mümini sevindirmektir. [Taberani] En faziletli amel, bir müminin ayıbını örtmek, karnını doyurmak veya bir ihtiyacını karşılamak suretiyle onu sevindirmektir. [İsfehani] Bir mümini sevindiren, beni sevindirmiş olur. Beni sevindiren de, Allah indinde bir ahit almış olur. Allah’tan ahit alana da, ateş asla dokunmaz. [Ebu-ş-şeyh] Din kardeşini sevindirmek kadar, Allah katında kıymetli bir şey yoktur. [İ. Neccar] Bir Müslümanı sevindiren, kabrimde beni sevindirmiş olur. Beni sevindireni de Allahü teâlâ kıyamette sevindirir. [İ. Neccar] Allahü teâlâ, bir Müslümanın sıkıntısını giderip, onu sevindireni, kıyamette en sıkıntılı anlarda sıkıntılardan kurtarır. [Buhari] Müslüman, Müslümanın kardeşidir, onu üzmez, onu sıkıntıda bırakmaz. Kardeşinin sıkıntısını giderenin, Allahü teâlâ kıyamet sıkıntısını giderir. [Nesai] Her şeyin bir anahtarı vardır, Cennetin anahtarı da yoksulları sevmektir. [İbni Lal] Cennetteki sevinç sarayına, ancak çocukları sevindirenler girer. [İ. Adiy, İ. Neccar] Bir kimse, mümin kardeşini sevindirince, bir melek, bu kimseye hep dua eder. Ölüp kabre konunca, yanına gelip, “Beni tanıyor musun?” der. Ölü, “Hayır” deyince, “Ben, bir Müslümana verdiğin sevincim. Bugün seni sevindirmek için geldim. Kabirde yanındayım, kıyamette de, sana şefaat edip Cennetteki makamını göstereceğim” der. [İ. Ebi-d-dünya] Güçsüzlerin gücü Sual Sakat, engelli, düşkün ve güçsüzlere yardım eden rızka kavuşur mu? CEVAP Evet, kavuşur. Birkaç hadis-i şerif şöyledir Siz, güçsüzleriniz sayesinde rızka ve zafere kavuşuyorsunuz. [Müslim] Aranızdaki zayıflar sebebiyle yardıma ve rızka kavuşuyorsunuz. [Buharî] Allah bu ümmete, ancak zayıfların duaları, namazları ve ihlâsları sayesinde yardım ediyor. [Nesaî, Tirmizî] Nice [kıymetsiz ve hakir görülerek] kapılardan kovulan, pejmürde kılıklı kimseler vardır ki, [onlar Allah yanında çok kıymetlidir, şu şöyle olacak diye] yemin etseler, Allah [onlara ikram için, dediklerini yaratır] yeminlerini doğru çıkarır. [Müslim] Bazı âlimler bu hadis-i şerifi, “Güçsüz kimseler dua etse, Allah dualarını kabul eder” diye açıklamışlardır. Eden bulur Sual Etme bulma deniyor. Bu iyi şeyler için de geçerli mi? Yoksa sadece kötülük edenler için mi geçerlidir? CEVAP İyilik edenler için de geçerlidir. Mesela bir genç, bir ihtiyara yaşından dolayı hürmet ederse, Allahü teâlâ o gence uzun ömür verir, kendisine hizmet edecek gençler yaratır. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir Bir genç, bir ihtiyara yaşından dolayı hürmet ederse, o genç ihtiyarlayınca, Allahü teâlâ, ona hizmet edecek gençler yaratır. [Tirmizi] Ana babasına hizmet edenin ömrü, bereketli ve uzun olur. [İslâm Ahlâkı] Men hadime hudime. = Hizmet eden hizmet görür. Büyüklerimiz de, Müminlere hizmet eden muhtaç duruma düşünce, ona da hizmet eden çok olur buyuruyor. Demek ki, kötülük eden kötülük bulduğu gibi, iyilik eden de iyilik buluyor. Hizmet nimeti Sual Dedem, Hizmette lezzet olmamak olmaz diye çok eski bir şiir okurdu. Hizmet nedir? CEVAP Hizmet, insanlara maddî veya manevî yönden yardımcı olmak, onlara iyilik etmektir. Hizmet edenin Allah katında değeri diğerlerinden üstündür. Bir hadis-i şerif meali şöyledir İnsanların efendisi onlara hizmet edendir. [Ebu Nuaym] Bir toplumda en çok hizmet eden, en çok sevabı alır. Seferde ve savaşta hizmet, başka zamanlardakine göre daha kıymetlidir. İki hadis-i şerif meali şöyledir Seferdekilerin efendisi, onlara hizmet edendir. Hizmette önde olan kişiyi, o topluluk, şehit olma durumu hariç, hiçbir amelle geçemez. [Hâkim] Allah yolunda savaşanların en üstünü, savaşanlara hizmet edendir. Sonra da onlara haber getirendir. [Taberanî] Evlada hizmet, babaya hizmettir. Babaya hizmet, evlada hizmettir. Bir zatın sevdiklerine hizmet, o zata hizmet etmek olur. Resulullah, Eshabını [arkadaşlarını] çok severdi. Eshabından birine hizmet edeni görünce ona dua ederdi. Ramuz Bir büyük zatın talebelerine hizmet edilirse, o büyük zat da elbette çok sevinir. Muhtaçlara hizmet ve iyilik etmek daha çok sevab olur. Bir hadis-i şerif şöyledir Dul ve yoksullara hizmet eden, fi-sebilillah cihad eden gibidir. [Buharî] Hizmette, ana baba daha önemlidir. Bir hadis-i şerif şöyledir Ana babasına hizmet edenin ömrü, bereketli ve uzun olur. [İslâm Ahlâkı] Allah için hizmet edene, muhakkak hizmet edenler bulunur. Bir genç, bir ihtiyara yaşından dolayı hürmet ederse, o genç ihtiyarlayınca, Allahü teâlâ, ona hizmet edecek gençler yaratır hadis-i şerifi, Men hadime hudime=Hizmet eden hizmet görür hadis-i şerifine bir örnektir. Her ne şekilde olursa olsun, yardım ve hizmet çok sevabdır. İki hadis-i şerif Bir mümini sevindirene, maddî veya mânevî bir hacetini görene, Allahü teâlâ, Kıyamette ona hep hizmet edecek birini yaratır. [Taberanî] Allahü teâlânın farzlardan sonra en çok sevdiği iş, bir mümini sevindirmektir. [Taberanî] Şu üç şeyi yapan, tam mümindir Ailesine hizmet eden, fakirlerle oturup kalkan ve hizmetçisiyle birlikte yiyen. [Deylemî] Bir kimse, din kardeşinin bir işine yardım etse, Allahü teâlâ da onun işini kolaylaştırır. Bir kimse, bir Müslümanın sıkıntısını giderir, onu sevindirirse, kıyamette en sıkıntılı zamanlarında, Allahü teâlâ onu sıkıntıdan kurtarır. Bir Müslümanın ayıbını, kusurunu örtenin, ayıplarını, kabahatlerini de kıyamette Allahü teâlâ örter. [Buhari, Müslim] Bir kimse, din kardeşine yardım ettikçe, Allahü teâlâ da ona yardım eder. [Müslim] Allahü teâlânın, başkalarına da versin diye nimet verdiği kulları vardır. Onlar bu hizmeti yüksünürlerse, Allah o nimeti onlardan alır, başkasına verir. [Ramuz] Allahü teâlâ, başkalarına da versin diye, bazı kullarına çok nimet vermiştir. Bu nimetleri Allahü teâlânın kullarına dağıtırlarsa, nimetleri azalmaz. Bu nimetleri onlara ulaştırmazlarsa, Allah nimetlerini bunlardan alır, başkalarına verir. [Taberani] Maddî yönden iyilik etmek çok sevabsa da, manevî yönden iyilik etmek daha büyük sevabdır. Birinin hidayetine sebep olmak, ona Ehl-i sünneti öğretmek, doğru bir kitap vermek çok büyük sevabdır. Bir hadis-i şerif şöyledir Kim, hidayete [Ehl-i sünnete] davet ederse, o yola girenlerin bütün sevabları ona da yazılır. [Tirmizî] Mümine hizmet Sual İyi veya kötü kimseye yahut iyi olanla daha iyi olana hizmet etmek sevab bakımından farklı olur mu? CEVAP Elbette farklıdır. Mümbit toprağa ekilen tohumla, kıraç veya çorak toprağa ekilen tohumdan aynı ürün alınmaz. Dine hizmet edene hizmet edilirse daha çok sevab alınır. Men hademe hudime buyuruluyor. Hizmet edene, Allahü teâlâ başkalarını da hizmet ettirir. Hem dünyada hem âhirette karşılığı verilir. Müminlere hizmet eden, ihtiyaç sahibi olunca, ona da hizmet edenler çok olur. Dinimize hizmet edene bir bardak su verenin kabir azabı, ölüm acısı ve mahşer azabı görmeyeceği, Arş’ın altında gölgeleneceği din kitaplarında yazılıdır. Dine hizmet edene bir kalem, bir kitap veren cihad sevabı alır. Hele seyyidlere yani Resulullah efendimizin soyundan gelenlere hizmet etmek daha büyük sevabdır. Bir seyyide yol gösterdiği için Yahudi’nin parmağının azap görmediği kitaplarda yazılıdır. Seyyidler çok kıymetlidir. Günahkâr da olsalar onlara hizmeti büyük şeref bilmelidir. Seyyidlere hizmet eden son nefeste imanla ölür. İyilikten maraz doğar mı? Sual İyilikten maraz doğar diyorlar. İyilik ettiklerimden kötülük görüyorum. Kimseye iyilik etmemek mi gerekir? CEVAP İyilere iyilik etmek iyidir, onlardan zarar gelmez. Fakat kötülere iyilik edince onlardan zarar gelebilir. Kötülük etmek de zulümdür. Zâlime yardım edince, ondan zarar görülebilir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir Kim bir zâlime yardım ederse, Allahü teâlâ o zâlimi ona musallat eder. [İ. Asakir] İyiliğe layık olmayana iyilik etmek pişmanlık doğurur. İmam-ı Şâfiî hazretleri, Aşağı kimselere iyilik etmek düşmanlığa sebep olur buyurdu. Mizan Bazı kötülere iyilik edilirse düşman olabilir, dikkat etmek gerekir. Bir kimse, Hazret-i Ali’ye kötülük ediyor, o da, Ben ona hiç iyilik etmemiştim, o niye bana kötülük etti? buyuruyor. Buradan, kötülere iyilik edilirse, dikkat etmek gerektiği, onlardan bir zarar gelebileceği anlaşılmaktadır. İyilik edene iyilik et, kötülük edeni affet! hadis-i şerifi düsturumuz olmalıdır. Bir başka hadis-i şerifte de, Sizin en iyiniz, kendisinden hep iyilik beklenen ve kötülük etmeyeceğinden emin olunandır buyuruluyor. Tirmizî Başkaları kötülük etse de biz iyilik etmeliyiz. Maddî zararımız olsa da, biz iyilik ehli olmuş oluruz. Fedakâr olmak Sual Bize iyilik etmeyene, iyilik etmeye devam etmek enayilik olur deniyor. Mutlaka onlardan iyilik beklemek mi gerekiyor? CEVAP Makbul olan iyilik, karşılık beklemeden Allah rızası için yapılandır. Karşılık beklenirse alışveriş olur. İyilik et, at denize, balık bilmezse Hâlık bilir demişler. Yani Balık için değil, Allah rızası için yap! demektir. Güzel ahlak sahibi olan iyilik eder. Bir hadis-i şerif Güzel ahlak, gelmeyene gitmek, vermeyene vermek, zulmedeni affetmektir. [Hâkim] Enayilik olur sözü yanlıştır. İyilik etmekten geri kalmamalı. Asıl enayilik, iyilikten kaçmak ve böylece âhiretteki büyük nimetlerden mahrum kalmaktır. Dinimizin emrine uymalı, fedakâr olmalı, gelmeyen Müslümana gitmeli, kötülük edene iyilik etmeli, vermeyene vermeli. Bir hadis-i şerif Veren el, alan elden üstündür. [Buhârî] Hep veren el olmaya çalışmalı. İyi insan, sadece başkalarına sıkıntı vermeyen değil, başkalarından gelen sıkıntılara da katlanandır. İyi komşu da böyledir. Hakiki Müslüman, kendi rahatını, arkadaşının rahatı için terk eder, başkalarının enayi demesine aldırış etmez, hep fedakâr olur. Deniyor ki Taşlı yolda, yayan gelsin, / Hak yola baş koyan gelsin! / Rahatını düşünmeyen, / Tatlı cana kıyan gelsin!Menfaat karşılığında iyilik yapmak Sual Başkasının sevgisine kavuşmak ve onların kendisini övmelerine sebep olmak için, onlara iyilik yapmak, gösteriş yapmak mı olur? Cevap Başkalarının sevgisine ve övmelerine kavuşmak için, dünya işleri ile, onlara iyilik yapmak, riya yani gösteriş olur. İbadet ile olan riya bundan daha fenadır, kötüdür. Allahü teâlânın rızasını hiç düşünmeden yapılan riya ise, hepsinden daha fenadır, kötüdür. İbadet yaparak Allahü teâlâdan dünya menfaatlerini istemek, riya olmaz. Mesela yağmur duasına çıkmak, istihâre yapmak, böyledir. Ücret ile imamlık, hatiplik, muallimlik yapmak, sıkıntıdan, hastalıktan ve fakirlikten kurtulmak için ayet-i kerimeler okumak da, böyledir denildi. Bunlarda hem ibadet, hem de menfaat niyetleri bulunmaktadır. Ticaret maksadı ile hacca gitmek de böyledir. İbadet niyeti hiç bulunmazsa riya olurlar. İbadet niyeti çok olursa, sevap hasıl olur. İbadetlerini başkalarına göstermek, onlara öğretmek ve teşvik etmek niyeti ile olursa, yine riya olmaz ve çok sevap olur. Ramazan orucunu tutmakta riya olmaz. İnsanların geçimlerine yardımcı olmak Sual İnsanların terbiyesi ile meşgul olmak, nafakalarını temin etmekte yardımcı olmak da, sevap mıdır? Cevap Bu konuda, İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Mektûbât kitabında, bir talebesine hitaben buyuruyor ki “Allahü teâlânın, bir kuluna, faydalı, güzel işler yapmayı, çok kimsenin ihtiyaçlarını sağlamasını nasip etmesi, çok kimsenin ona sığınması, bu kul için pek büyük bir nimettir! Allahü teâlâ, kullarına ıyâlim demiş, çok merhametli olduğu için, herkesin rızkını, nafakasını kendi üzerine almıştır. Allahü teâlâ, bu ıyâlinden, kullarından birkaçının rızıkları, nafakaları için ve bunların yetişmeleri, rahat yaşamaları için bir kulunu görevlendirirse, bu kuluna büyük ihsan etmiş olur. Bu büyük nimete kavuşup da, bunun için şükretmesini bilen kimse, çok talihli, pek bahtiyardır. Bunun kıymetini bilip, şükretmek, kendi sahibinin, Rabbinin ıyâline, kullarına hizmet etmeyi saadet ve şeref bilmek ve Rabbinin kullarını yetiştirmekle övünmek, akıl icabıdır.”Sual “Başkasını kendisine tercih etmek” güzel huylardandır deniyor. Bu tercih, ibadetler dâhil, her konuda geçerli midir? Cevap Bu konuda Eşbâhda deniyor ki “Başkasını kendine tercih etmek, isârdır ve güzel huylardandır. İsâr, muhtaç olduğu bir şeyi almayıp, muhtaç olan din kardeşine bırakmak, vermektir. İnsana lazım olan şeylerde isâr yapılır, ibadetlerde isâr yapılmaz. Mesela, taharetlenecek kadar suyu, setr-i avret edecek kadar örtüsü olan bir kimse, bunları kendisi kullanır. Bunları muhtaç olana vermez. Cemaatle namaz kılarken, birinci saftaki yerini başkasına vermez. Namaz vakti gelince abdestsiz kimsenin abdest suyunu başkasına îsâr etmesi, vermesi caiz değildir.”İnsanların iyisi, faydası çok olanıdır Sual İnsanların iyileri, insanlara ve bütün yaratılanlara karşı iyiliği çok olanlar mıdır? Cevap Konu ile alakalı olarak İmâm-ı Rabbânî hazretleri, bir talebesine hitaben yazdığı mektupta buyuruyor ki “Allahü teâlânın, bir kuluna, faydalı, güzel işler yapmayı, çok kimsenin ihtiyaçlarını sağlamasını nasib etmesi, çok kimsenin ona sığınması, bu kul için pek büyük bir nimettir! Allahü teâlâ, kullarına ıyâlim demiş, çok merhametli olduğu için, herkesin rızkını, nafakasını kendi üzerine almıştır. Allahü teâlâ, bu ıyâlinden birkaçının rızıkları, nafakaları için ve bunların yetişmeleri, rahat yaşamaları için bir kulunu görevlendirirse, bu kuluna büyük ihsan etmiş olur. Bu büyük nimete kavuşup da, bunun için şükretmesini bilen kimse, çok talihli, pek bahtiyardır. Bunun kıymetini bilip, şükretmek, kendi sahibinin, Rabbinin ıyâline hizmet etmeyi saadet ve şeref bilmek ve Rabbinin kullarını yetiştirmekle öğünmek, akıl icabıdır.”Mal, Allahü teâlânın verdiği bir nimettir. Dünya ve ahiret, mal ile intizam bulur, rahat olur. Hac, cihad sevabı mal ile kazanılır. Başkasına muhtaç olmaktan insanı koruyan maldır. Sadaka vermek, fakirlere yardım etmek, mescitler, mektepler, hastahaneler, çeşmeler, köprüler yaparak, insanlara hizmet mal ile olur. Dinimiz; İnsanların en iyisi, onlara faydası çok olanıdır yardım etmek için çalışıp para kazanmak, nafile ibadet etmekten daha çok sevaptır. Abdullah ibni Mes'ûd hazretlerinin haber verdiği hadîs-i şerifte; İki şeyden birine kavuşan insana gıpta etmek, buna imrenmek yerinde olur. Allahü teâlâ bir kimseye İslâm ilimlerini ihsan eder. Bu da, her hareketini, bilgisine uygun yapar. İkincisi, Allahü teâlâ, birine çok mal verir. Bu kimse de malını, Allahü teâlânın razı olduğu, beğendiği yerlere harceder karşılamak, fakirlere yardım etmek, fasıklara muhtaç olmamak, Müslümanlara hizmet etmek, İslâm ilimlerini yaymak ve bunları yapanlara yardım etmek için lazım olan parayı, malı kazanmak, çok sevaptır. Birbirlerine yardımcı olan insanlar arasında çekişme olmadığı kitaplarda yazılıdır. Peygamber efendimizin buyurduğu gibi Bir kimse, din kardeşine yardımcı oldukça, Allahü teâlâ da ona yardımcı olur.
Güçsüz ve fakir Müslümanların ahiretteki durumu nasıl olacak? Güçsüz ve fakir Müslümanlar ile ilgili ayet ve Müslümanlar, fakirler ve adı sanı anılmayanların değeri ile ilgili ayet ve hadisler... GÜÇSÜZ VE FAKİR MÜSLÜMANLARIN DEĞERİ İLE İLGİLİ AYET “Sabah Akşam Rablerine Dua Ederek O’nun Rızasını Kazanmaya Çalışanlarla Beraber Sıkıntılara Karşı Dayan” Ayeti “Sabah akşam Rablerine dua ederek O’nun rızasını kazanmaya çalışanlarla beraber sıkıntılara karşı dayan. Gözlerini onlardan ayırma.” Kehf sûresi, 28 Peygamber Efendimiz’in fakir ve kimsesiz Müslümanlarla beraber oturup kalkması, Mekke’nin kendini beğenmiş zenginlerinin canını sıkıyordu. Onlara göre fakirler ayrı bir sınıftı. Böyle olduğu için de herkesin kendine denk olanlarla beraber oturup kalkması gerektiğini düşünüyorlardı. Bu müşrikler bazı konuları görüşmek üzere Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına geldiklerinde, Habbâb İbni Eret, Suheyb-i Rûmî ve Bilâl-i Habeşî gibi kölelerin ve diğer yoksulların, en azından kendileri gidene kadar dışarı çıkmalarını istediler. Bunun üzerine, yukarıdaki âyet-i kerîme nâzil oldu. Allah Teâlâ, Resûl-i Ekrem’ine hitâben, sen o adamların dediklerine bakma. Sabah akşam sadece Rablerinin rızâsını kazanmak için ibadet edip duran o yoksul, ama samimi müslümanları, kâfirlerin sözüne bakarak yanından kovma. Allah’ın kendilerinden râzı olduğu insanlar bu yoksul ve kimsesiz mü’minlerdir. Sen hep onlarla birlikte olmaya bak. Malına, mülküne güvenip şımaran o adamları kazanmak pahasına da olsa, fakir müslümanları gücendirme, buyurdu. GÜÇSÜZ VE FAKİR MÜSLÜMANLARIN DEĞERİ İLE İLGİLİ HADİSLER “Size Cennetlikleri Bildireyim mi?” Hadisi Hârise İbni Vehb radıyallahu anh Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim dedi “Size cennetlikleri bildireyim mi? Onlar hem zayıf oldukları hem de halk tarafından zayıf görüldükleri için kimsenin önemsemediği ve fakat şöyle olacak diye yemin etseler, isteklerini Allah’ın gerçekleştireceği kimselerdir. Size cehennemliklerin kimler olduğunu söyleyeyim mi? Katı kalbli, kaba, cimri ve kurularak yürüyen kibirli kimselerdir.” Buhârî, Eymân 9, Tefsîru sûre 68, 1, Edeb 61; Müslim, Cennet 47. Ayrıca bk. Tirmizî, Cehennem 13; İbni Mâce, Zühd 4 Hadisleri Nasıl Anlamalıyız? İnsanları dış görünüşleriyle ele almak, onları giyimlerine kuşamlarına göre değerlendirmek bizim en zayıf yanlarımızdan biridir. Hadîs-i şerîf bu tür değerlendirmelerin ne kadar yanlış ve yanıltıcı olduğuna, insanları kabuğa ve kalıba göre değil, kalb ve gönül zenginliklerine göre değerlendirmenin gereğine işaret etmektedir. En değerli incilerin gösterişsiz istiridye kabukları içinde yattığı gibi, sâde ve basit kıyafetler içinde ne cevherler yatar ama mâlum alışkanlığımız sebebiyle biz onların farkında olmayız. İbrahim Hakkı Erzurûmî hazretlerinin dediği gibi Harâbât ehline hor bakma, Şâkir Defîneye mâlik vîrâneler var Göz ucuyla bakıp geçtiğimiz veya bakmaya değer bulmadığımız niceleri, eli öpülecek insanlardır. Onlar Allah katında öyle hatırlı kişilerdir ki, “Vallahi bu iş şöyle olacak” diye yemin etseler, Allah Teâlâ onların yeminini yerine getirir. Kur’ân-ı Kerîm, “Biz o ülkedeki güçsüz sayılanlara iyilikte bulunmak, onları önderler seviyesine çıkarmak ve onları ötekilerin yerine mirasçı kılmak istiyorduk” Kasas sûresi, 5 şeklindeki âyet-i kerîmelerle, Cenâb-ı Hakk’ın dâima bu nevi insanların yanında olduğunu ve onları güçlü zorbalara karşı koruduğunu anlatır. Halkımızın Veysel Karânî diye bildiği Üveysü’l-Karenî’nin, “tâbiîn neslinin en hayırlısı olduğunu” söyleyen Peygamber Efendimiz, Hz. Ömer’e ve diğer sahâbîlere onun hakkında bir tavsiyede bulunmuş ve “Üveys bir şey hakkında Allah’a yemin edecek olsa, muhakkak Allah onun yeminini yerine getirir, duasını kabul eder. Duası makbul bir zât olduğu için, eğer kendinize dua ve istiğfâr ettirebilirseniz ettirin” buyurmuş ve görmediği Üveys’in belli başlı özelliklerini söyleyerek onu tanıtmıştı. Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 224 Peygamber Efendimiz’in vefatından sonra Üveys Medine’ye gelince, Hz. Ömer Resûlullah’ın bu kara sevdâlı âşığını bulmuş, Efendimiz’in sözlerini ona nakletmiş ve kendisine dua ettirmişti. Daha sonra da kendisi hakkında Kûfe valisine bir tavsiye mektubu yazmayı teklif ettiği halde Üveys buna yanaşmamış, onu çok iyi tanıyan birinin söylediği üzere, kuru bakır tam takır evine sessiz sedâsız dönüp gitmişti. Bir zaman sonra halk onun ne büyük biri olduğunu anlayınca, Üveys memleketini bırakıp meçhul bir diyarın yolunu tutmuştu. Hadîs-i şerîfte “şöyle olacak diye yemin etseler, isteklerini Allah’ın gerçekleştireceği” söylenen bu kimseler, Allah rızasından başka bir şey düşünmeyen, gösterişe hiç değer vermeyen kimselerdir. Dağınık hâllerine bakıp da onları küçümsemeye kalkanlar yanılır ve aldanırlar. Zira bu Allah dostları “Takvâ elbisesi daha hayırlıdır” Arâf sûresi, 26 âyet-i kerîmesini kendilerine düstur edinmişlerdir. Hadîs-i şerîfte sözü edilen cehennemliklere gelince, onlar bu mütevâzi insanların aksine, kendini beğenmiş, büyüklük taslayan kimselerdir. Yemek içmekten başka düşünceleri yoktur. Ellerine geçen malın nereden geldiğine bakmazlar. “Haram helâl ver Allahım / Çoluk çocuk yer Allahım” zihniyetine sahip olan zâlim ve katı insanlardır. Çalımlı tavırları, kurumlu yürüyüşleri ile kendilerini kabul ettirmek ve saygı toplamak isterler. Bunların Allah katında beş paralık değeri yoktur. Zira Allah Teâlâ “büyüklük taslayanları sevmez.” Nahl sûresi, 23 İşin garibi ve üzücü yanı şudur ki, bu kendini beğenmiş adamlar, ilâhî gazaba hedef olan davranışları yüzünden cehenneme doğru gittiklerinin farkında bile değildirler. Hadisten Öğrendiklerimiz Cennetliklerin ve cehennemliklerin ayrı ayrı özellikleri vardır. Allah Teâlâ sevdiği kullarının isteklerini geri çevirmez. Müslümanlara karşı son derece mütevâzi olmak, gönüllerini hiçbir şekilde incitmemek gerekir. Kibir, gurur ve kendini beğenme, cehennemliklerin özellikleridir. Allah Teâlâ bu huylara sahip olanları sevmez. “Bu Sonuncu Adam, Öteki Gibi Dünya Dolusu Adamdan Daha Hayırlıdır” Hadisi Ebü’l-Abbas Sehl İbni Sad es-Sâidî radıyallahu anh şöyle dedi Bir gün Hz. Peygamber’in yanından bir adam geçti. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem yanında oturan kimseye - “Şu adam hakkında ne dersin?” diye sordu. O da - Bu zât ileri gelen hatırlı kişilerden biridir. Vallahi böyle bir adam bir kıza tâlip olsa evlendirilmeye, birine aracılık yapsa sözü dinlenmeye lâyıktır, diye cevap verdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir şey söylemedi. Sonra oradan biri daha geçti. Peygamber aleyhisselâm yine yanında oturana - “Ya bu adam hakkında ne dersin?” diye sordu. Bu defa o zât - Yâ Resûlallah! Bu adam fakir Müslümanlardan biridir. Bir kıza tâlip olsa, istediği kız verilmez. Birine aracılık etse, ricası kabul edilmez. Konuşmaya kalksa, sözü dinlenmez, dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu - “Bu sonuncu adam, öteki gibi dünya dolusu adamdan daha hayırlıdır.” Buhârî, Nikâh 15, Rikak 16. Hadis Müslim’de yoktur. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 5 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Bu hadîs-i şerîfte itibarlı ve hatırlı olmanın zenginlik ve fakirlikle ilgisi ele alınmakta ve insanların değer ölçülerinden biri sergilenmektedir. Çoğu kimseye göre değer ve itibarın ölçüsü, varlık ve zenginliktir. Şunu öncelikle belirtelim ki, bu hadiste Efendimiz’in sorularına cevap veren kimsenin yaptığı gibi, zenginin fakirden üstün olduğunu, bir genelleme yaparak söylemek doğru değildir. Çünkü zenginlik ve fakirlik Allah Teâlâ’nın bizi denemek için kullandığı birer imtihan aracıdır. Sahip oldukları maddî imkân sebebiyle zenginlerin Allah’a şükredip etmemesi nasıl bir imtihan ise, fakirlerin yoksulluğa sabredip etmemesi de aynı derecede ve aynı ağırlıkta bir imtihandır. Herkesin bir imtihana tâbi tutulduğu Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle anlatılmaktadır “Biz yeryüzündeki her şeyi yer için bir süs yaptık ki insanları deneyelim. Bakalım hangisi en güzel işleri yapacak.” Kehf sûresi, 7 “Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz.” Enbiyâ sûresi, 35 Demek ki hayır ve şer, zenginlik ve fakirlik birer imtihan aracıdır. Peygamber Efendimiz’in “hem fakirlik fitnesinin, hem zenginlik fitnesinin şerrinden Allah’a sığınması” Buhârî, Daavât 45, her ikisinin de birer imtihan aracı olduğunu kesinlikle göstermektedir. Resûl-i Muhterem Efendimiz muhtelif hadislerinde, yerli yerinde kullanılmak şartıyla maddî zenginliğin iyiliğini belirtmiştir Amr İbni Âs’a “İyi bir kimsenin elinde iyiye kullanılan mal ne iyidir” buyurmuştur. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, IV, 197, 202 Sab İbni Ebû Vakkâs’a “Mirasçılarını zengin bırakmak, onları muhtaç bırakıp da halka avuç açtırmaktan hayırlıdır” buyurmuştur. Buhârî, Cenâiz 36, Vesâyâ 2, Nefekât 1, Merdâ 16, Daavât 43, Ferâiz 6; Müslim, Vasıyyet 5. Ebû Zer el-Gıfârî’ye “Varlıklılar kıyamet gününde yoksul kalacaktır. Ancak Allah Teâlâ’nın verdiği malı dört bir yana dağıtan ve o malla iyi işler yapanlar yoksul kalmayacaklardır” buyurmuştur. Buhârî, Rikak 13 Zenginliğin lehinde daha başka hadîs-i şerîfler de vardır. Resûl-i Ekrem Efendimiz maddî zenginlikten çok mânevî zenginliği tavsiye etmiş ve bunu “Zenginlik mal mülk ile değildir. Asıl zenginlik gönül zenginliğidir” diye ifade buyurmuştur. Buhârî, Rikak 15; Müslim, Zekât 120 Gönlü zengin olmayan kimse, maddî bakımdan ne kadar zengin olursa olsun, onun hiçbir değeri yoktur. Böyle bir gönül fakirinin elindeki servet, onu Allah’a yaklaştırmak yerine, gittikçe uzaklaştırır. Böylesi mânevî fakirlerden ve onlar gibi olmaktan Allah’a sığınmak gerekir. Herkes dünyaya imtihan edilmeye getirildiğine göre, insanın gayesi bu imtihanı kazanmak olmalıdır. Bunun yolu da dünyaya gönül bağlamamak, dünya malının esiri olmamak ve ona gönlünü kaptırmamaktır. Peygamber Efendimiz’in dünyaya bağlanmama konusundaki bu kabil buyruklarına bakarak onun fakirliği zenginliğe tercih ettiği sanılmamalıdır. Maddî fakirliği Resûl-i Ekrem Efendimiz hiçbir zaman arzu etmemiştir. Tam aksine “her şeyi unutturan fakirlik ile insanı azdıran zenginlik” karşısında uyanık olmayı tavsiye etmiştir. Tirmizî, Zühd 3 Zira Allah’ı unutturup isyan ettiren fakirlik ile insanı azdırıp günah bataklığına düşüren zenginlik aynı derecede tehlikelidir. Sünen-i Tirmizî’de geçen “Allahım beni miskin olarak dirilt, miskin olarak öldür” hadisine bakarak Hz. Peygamber’in fakirliği zenginliğe tercih ettiğini sananlar olmuştur. Bu kanaat yanlıştır. Zaten ona nisbet edilen bu hadis de zayıftır. Fethü’l-bârî, XI, 279, Rikak 16 Hayatının ilk dönemlerinde fakir olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, İslâmiyet’in süratle yayılıp düşmanlarını birer birer dize getirmesi üzerine zengin olmuştur. Ama o zenginliği mal biriktirmek değil, elindeki serveti muhtaçlara dağıtmak şeklinde anlamış, öyle yapmış, sâde ve mütevâzi bir hayat sürmeyi tercih etmiştir. “Allahım! Muhammed ailesine, ancak yetecek kadar rızık ver!” diye dua etmiştir. Buhârî, Rikak 17; Müslim, Zühd 19 Onun yumuşak baktığı fakirlik, işte böyle bir fakirliktir. Yoksul olmayı, ona buna avuç açmayı hiçbir zaman istememiş, böyle olmaktan Allah’a sığınmıştır. Elinde olan maddî imkânı Allah’ın gösterdiği yerlere harcayan, ailesinin zaruri ihtiyaçlarına yetecek kadar dünyalığa râzı olan kimse, ideal bir hayat tarzına sahiptir. Hz. Peygamber’in yaptığı da budur. Bütün varlıkların Allah’a muhtaç olması anlamında bir fakirlik daha vardır. Böylesi fakirlik, yaratılmışların ayrılmaz birer özelliğidir. Bu durum Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle belirtilir “Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise, kimseye ihtiyacı bulunmayan ve övülmeye lâyık olandır.” Fâtır sûresi, 15 Sonuç olarak şunu söyleyelim İlk plânda zengini fakire veya fakiri zengine tercih etmek mümkün değildir. Konuya genel olarak bakıldığında, malını Allah yolunda harcayan zengini, daha çok sevap kazanacağı için fakire üstün tutmak gerekecektir. Fakat mutasavvıfların çoğunluğu, yokluklara göğüs germek suretiyle nefsini kötü hâllerden arıtan sabırlı fakiri zengine tercih etmişlerdir. Tokgözlü bir fakirin cimri bir zenginden kat kat üstün olduğunda şüphe yoktur. Ama dünya varlığının kendisini şımartmadığı bir zengin, yaptığı hayırların yanısıra, kötü hâllerden arınmak için de üstün gayret sarfetmişse, onun daha üstün olacağı şüphesizdir. Hadisten Öğrendiklerimiz Yoksul oldukları gerekçesiyle fakirleri hor görmek doğru değildir. Allah’ın rızasını kazanmış bir fakir, Allah yolundan uzak duran milyarlarca zenginden daha üstündür. Bir insanın değeri, soyu sopuyla, sahip olduğu makam ve mevki ile ölçülemez. İnsanı değerli kılan, Allah’a karşı beslediği üstün saygıdır, takvâdır. Evlenirken erkekte ve kadında dindarlık aranmalıdır. Geçici olan maddî zenginlik önemli değildir. Cennet ile Cehennemin Aralarında Münakaşa Etmesi ile İlgili Hadis Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Cennet ile cehennem münakaşa ettiler. Cehennem - Bende zorbalar ve kibirliler var, dedi. Cennet - Bende yalnız zayıflar ve yoksullar var, dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ onların çekişmesini şöyle halletti - Ey cennet! Sen benim rahmetimsin, dilediğime seninle merhamet ederim. Ey cehennem! Sen de benim azâbımsın. Dilediğime seninle azâb ederim. Ben her ikinizi de dolduracağım.” Müslim, Cennet 34; Buhârî, Tefsîru sûre 50, 1, Tevhîd 25. Ayrıca bk. Tirmizî, Cennet 22 Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Hadisimizde cennet ile cehennemin birbiriyle çekiştiğinden söz edilmektedir. Bu çekişme, kendisinin daha çok işe yaradığını ve ötekinden daha makbul olduğunu ileri sürmekten ibarettir. Cehennem, kötüleri cezalandırmakla, cennet ise halkın hor gördüğü kimseleri barındırmakla iftihar etmiştir. Hadîs-i şerîfin bazı rivayetlerinde, cennetle cehennemin konuşması biraz daha farklı şekildedir. Buna göre cehennem kibirli ve zorba adamlara tahsis olunduğunu söyleyince, cennet buna hayret etmiş, kendisine halkın sadece zayıfları ile horgörülen kesiminin geldiğini belirtmiştir. Allah Teâlâ verdiği cevapla her ikisini de yatıştırmış, birine rahmetinin, ötekine de azâbının tecelli ettiği yer olduğunu söylemiş ve böylece üstünlük iddiasının doğru olmadığını belirtmiştir. Âyetlerden ve başka hadislerden bildiğimize göre, cennete ve cehenneme girecek olanlar, sadece bu gruplardan ibaret değildir. Kibirli ve zâlim olanlar, cehennem halkının çoğunluğunu meydana getireceği için özellikle onların adı verilmiştir. Zayıf, ezilen, horlanan ve kendilerine değer verilmeyen kimseler de cennetliklerin çoğunluğunu meydana getireceklerdir. Cennet ile cehennemin görüşüp konuşmasını aklın kabul edemeyeceği düşüncesiyle hadîs-i şerîfi yadırgayanlar olabilir. Böyle düşünenlere, bu anlatım tarzının bir temsil olduğunu söyleyerek cevap vermek mümkündür. Fakat bir mü’min için şöyle düşünmek daha uygun olur Biz sadece insanlar âlemi hakkında fikir ve kanaat sahibiyiz. Hayvanlar, bitkiler ve cansız olduğunu söylediğimiz diğer varlıklar hakkında bilgi sahibi değiliz. Halbuki Kur’ân-ı Kerîm’de onların da bir ibadeti ve bir tesbihi olduğu, onların da Allah Teâlâ’dan korktuğu belirtilmektedir “Yedi gök ile yeryüzü ve bunların bütün içindekiler O’nu tesbih eder. O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz onların tesbihini anlamazsınız.” İsrâ sûresi, 44 “Öyle taşlar vardır ki, Allah korkusundan düşüp yuvarlanır.” Bakara sûresi, 74 Gerçek böyle olmakla beraber biz onların ne ibadetleri, ne de Allah’dan nasıl korktukları hakkında en ufak bilgiye sahip değiliz. Bu sebeple cennetle cehennemin konuşmalarını mümkün görmeyerek reddetmek akla, ilme ve dinî esaslara uygun değildir. Cehennemin konuştuğu, Kur’ân-ı Kerîm’de bir başka münasebetle geçmektedir. Günahkârlar cehenneme atıldığında Allah Teâlâ azâbının tecelli ettiği bu yere - Doldun mu? diye soracak, o da - Daha var mı? diye cevap verecektir Kaf sûresi, 30 Hadisten Öğrendiklerimiz Cennet ve cehennemin konuşması mecâzî olabilir. Ama Allah Teâlâ izin verince, birbiriyle gerçekten konuşmuş olabilirler. Cennet hor ve hakir görülerek itilip kakılan ve ezilen çaresiz mü’minlerin ağırlanacağı bir yerdir. Cehennem insanlara haksızlık ederek onları ezen zalimler ile burnu Kaf Dağı’nda olan kibirlilerin yeridir. İyi ile kötü, doğru ile yanlış insana bildirilmiştir. İyi ile doğruyu tercih eden kimse kendi seçimiyle cennete, kötü ile yanlışı tercih eden kimse de yine kendi seçimiyle cehenneme gidecektir. “Onun Allah Yanında Sinek Kanadı Kadar Bile Değeri Yoktur” Hadisi Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Kıyamet günü, dünyada büyük diye tanınan iriyarı bir adam çıkagelir. Halbuki onun Allah yanında sinek kanadı kadar bile değeri yoktur.” Buhârî, Tefsîru sûre 18, 6; Müslim, Münâfikûn 18 Hadisleri Nasıl Anlamalıyız? Allah Teâlâ’nın değer ölçüsüyle insanların değer ölçüsü çok farklıdır. Kılığı kıyafeti yerinde olan bir kimse, üzerimizde iyi tesir bırakabilir. Halbuki Cenâb-ı Hak bizim yüzümüzün güzelliğine, boyumuzun posumuzun endamlı oluşuna göre değil, kalblerimizin temiz ve düzgün, ibadetlerimizin mükemmel oluşuna göre değer vermektedir. Bizim ölçülerimizin hatalı olduğu Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle anlatılır “Onları gördüğün zaman iriyarı cüsseleri hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar tıpkı elbise giymiş kütükler gibidir.” Münâfikûn sûresi, 4 Demekki bizim ölçülerimiz görünüşü esas aldığı, mânaya ve öze dayanmadığı için sağlam değildir. Bizim gözümüzü kamaştıran makam ve şöhret, idrâkimizi yanıltan iri göbekli bir vücut, ilâhî terazide sinek kanadından daha hafif ve değersizdir. Şu hâlde insanları değerlendirirken şekle, görüntüye, makam ve mevkiye değil, davranışların, fiil ve hareketlerin dürüstlüğüne, dinimizin ortaya koyduğu ölçülere uyup uymadığına bakmamız gerekecektir. Yaldızlı sözler, câzip konuşmalar da bizi yanıltan hususlardan biridir. Yapmadıklarını söyleyen, hatta inanmadıkları bazı değerleri benimsiyormuş gibi konuşan ve böylece insanları aldatan kimseler her devirde olagelmiştir. İnsanları sadece sözlerine bakarak değerlendirmeye kalkarsak yanılabiliriz. Asıl bakmamız gereken, insanların hayat tarzları ve ahlâkî davranışlarıdır. Evlilik meselesi de yanıldığımız sâhalardan biridir. İnsanları değerlendirme ölçümüz hatalı olduğu için bu konuda çoğu zaman yanlış karar veririz. Evlilik konusundaki isteğini değerlendireceğimiz kimsede herşeyden önce İslâmî bir şahsiyet ve ağırbaşlılık aramalıyız. Allah korkusundan yoksun birinin zengin olmasına veya tanınmış bir aileden gelmesine hiç önem vermemeliyiz. Yaygın zaaflarımızdan biri de, kıymetli bir sözü hep şöhret ve itibar sahibi kimselerden beklemektir. Böyle yapacağımıza, sözün kalitesine baksak, bir değer ifade edip etmediğini araştırsak daha isabetli davranmış oluruz. Her iyi ve değerli şeyi tanınmış kimselerde, zengin ve varlıklı insanlarda aramaya kalkarsak Câhiliye devri halkının derekesine düşmüş oluruz. Onlar Allah Teâlâ’nın Resûl-i Ekrem Efendimiz’i peygamber seçmesini doğru bulmuyor ve “Bu Kur’ân, Mekke ve Tâif gibi iki şehrin birinden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?” Zuhruf sûresi, 31 diye itiraz ediyorlardı. Zira onlar büyüklüğü şöhrette ve zenginlikte arıyorlardı. Güzel dinimiz ne fakiri zenginden, ne de zengini fakirden üstün tutar. Üstünlük ölçüsünü Kur’ân-ı Kerîm şöyle ortaya koymuştur “Allah katında en değerliniz, ona karşı gelmekten en çok sakınanlarınızdır” Hucurât sûresi, 13 Mukaddes kitabımız zengin fakir ayırımı yapmamıştır. Zenginlik söz dinlemeyen, kolay kolay yola gelmeyen bir ata benzetilirse, fakirlik de aynı şekilde inatçı bir at sayılabilir. Onun da üzerinde durmak yiğitlik ve mahâret ister. Yerine göre fakirlik, insanı baştan çıkaran zenginlikten, zenginlik de insanı Allah’a isyan ettiren fakirlikten daha hayırlıdır. Hadisten Öğrendiklerimiz İnsanların değer ölçüsü sağlam esaslara dayanmadığı için çoğu zaman yanıltıcıdır. Allah Teâlâ insanı görünüşüne göre değil, dînî yaşayışına bakarak değerlendirir. “Bu Kabirler Orada Yatanlar İçin Zifirî Karanlıktır” Hadisi Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, siyah bir kadın -veya siyah bir genç- Mescid-i Nebevî’yi süpürürdü. Bir ara Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem o kadını -veya genci- göremeyince onun nerede olduğunu sordu. - Öldü, dediler. Hz. Peygamber - “Bana haber verseydiniz ya!” buyurdu. Sahâbîler o kadını -veya genci- önemsememişlerdi. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem sözüne devamla “Bana mezarını gösterin” buyurdu. Mezarını gösterdiler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onun cenaze namazını kıldıktan sonra şöyle buyurdu “Bu kabirler orada yatanlar için zifirî karanlıktır. Üzerlerine kılacağım namaz sebebiyle Allah Teâlâ onların kabirlerini aydınlatır.” Buhârî, Salât 72, Cenâiz 67; Müslim, Cenâiz 71. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 57; İbni Mâce, Cenâiz 32 Hadisleri Nasıl Anlamalıyız? Çok güzel bir atasözümüz var “Her geceyi kadir bil, her geçeni hızır bil.” Kimseyi küçümsemeden herkese saygıyla bakmayı tavsiye eden bu atalar öğüdü, insana insan olduğu için değer vermek gerektiğini ortaya koyar. Zira insanları kendi peşin hükümlerimizle değerlendirmek çoğu zaman bizi yanıltır. Yukarıdaki hadîs-i şerîfte ashâb-ı kirâmın bile böyle bir değerlendirme sonucu yanıldıklarını görüyoruz. Ebû Hüreyre radıyallahu anh bu hâli “Sahâbîler o kadını -veya genci- önemsememişlerdi” diye anlatmaktadır. Hadisimizde kendisinden bahsedilen hanım, Ümmü Mihcen adında, bizim Arap bacılarımıza benzeyen değerli bir insandı. Rivayetlerin çoğu böyledir. Fakat bazı rivayetlerde bu zâtın siyah bir genç olduğu belirtildiği için iki ihtimâl de bahis konusu edilmiştir. Ona niçin değer verilmemişti? Önce rengi, sonra da yaptığı iş sebebiyle. Yaptığı iş, mescidi süpürmekten ibaretti. Resûl-i Ekrem Efendimiz’in ona değer vererek önemli bir insan olduğunu göstermesi, yaptığı işin de değerli olduğunu belirtmektedir. Kim bilir belki de o hanım bu üstün dereceyi, Mescid-i Nebevî’yi süpürdüğü için elde etmiştir. Hadisimizin idareci olanlara ayrıca bir mesajı var İdaresi altında çeşitli insanlar bulunan bir kimse, tıpkı Resûl-i Ekrem Efendimiz’in yaptığı gibi, önemli önemsiz demeden, bütün personeli ile ilgilenmeli, problemlerini öğrenip yaralarına merhem olmaya çalışmalıdır. Peygamber Efendimiz’in kabirler hakkında söyledikleri de bizi düşündürmelidir. Günlük hayatımızdan biliriz ki, bir iki saat elektrik kesilmesi bile bizi üzer, canımızı sıkar. O sırada ele geçirdiğimiz mum ışığı bile çoğumuzu memnun etmez; daha bol ışık isteriz. Halbuki bizim yarınki evimiz, kaçıp kurtulma imkânı bulunmayan o son durağımız, Efendimiz’in ifadesiyle, “Orada yatanlar için zifirî karanlıktır.” Âyetlerin ve hadislerin bize haber verdiğine göre, kabrin o zifirî karanlığını aydınlatacak ışığı insan buradan götürür. Kış ayları yaklaşmadan yakıt tedârikine, erzak teminine çalışırız. Hiç birimiz “Belki bu sene kış üç ay geç gelir” diye düşünmeyiz. Kışın mutlaka geleceği nasıl bir gerçekse, ölümün er geç yakamıza yapışacağı da şaşmaz bir gerçektir. Üstelik ölüm gerçeği kış mevsimi gibi de değildir. O çoğu zaman habersiz gelir. Geleceğini soğuk bir rüzgârla olsun duyurmaz. Âniden kapımızı çalar ve karşımıza dikiliverir. Bugüne kadar birine mühlet verdiği de duyulmamıştır. İşte bu sebeple ölümü tabiî karşılamak ve ona hep hazırlıklı olmak gerekir. Hadisimizde cenaze namazına dair bilgiler de bulunmaktadır. Buna göre, Cenaze namazı kılınmadan defnedilen kimsenin kabri başında daha sonra cenaze namazı kılınabilir. Cenaze namazı kılındıktan sonra defnedilen bir kimsenin kabri başında tekrar cenaze namazı kılınabilir mi? Bu konu tartışmalıdır. Kısaca belirtmek gerekirse İmam Şâfi ve Ahmed İbni Hanbel’e göre tekrar kılınabilir. Hanefîlere ve Mâlikîlere göre ise cenaze namazı bir defa kılındıktan sonra bir daha kılınmaz. Resûlullah Efendimiz’in kılmasına gelince, kılacağı namazın kabirleri aydınlatması özelliği Allah tarafından sadece ona verilmiştir. Başkasının böyle bir yetkisi yoktur. Ayrıca farzlar sadece bir defa yapılır. Hadisten Öğrendiklerimiz Hiç kimseyi küçük görmemeli, herkese değer vermelidir. Kendileriyle bir arada yaşanılan kimseler aranıp sorulmalıdır. İyi insanların cenaze namazını kılmaya çalışmalıdır. Mescidleri temiz tutmak, onların temizliği ile meşgul olmak Allah katında değerli bir iştir. Hz. Peygamber’in -benzeri olaylarda da görüldüğü gibi- kabirdekilere şefaat ettiği bilinmektedir. “Saçı Başı Dağınık, Eli Yüzü Tozlu, Kapılardan Koğulmuş Öyleleri Vardır ki” Hadisi Ebû Hüreyre radıyallahu anh Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu söyledi “Saçı başı dağınık, eli yüzü tozlu, kapılardan koğulmuş öyleleri vardır ki bu şöyle olacak diye yemin etseler, Allah onların dediğini yapar.” Müslim, Birr 138, Cennet 48 Hadisleri Nasıl Anlamalıyız? Görünüşe, kılık kıyafete pek önem veririz. İnsânî değerlerden yoksun basit kimseler, düzgün kıyafetleriyle üzerimizde iyi bir tesir bırakarak bizi kandırabilirler. Merhum Nasreddin Hoca’nın “Ye kürküm ye!” diye işaret ettiği, bizim bu sakat ölçümüzdür. İyi insanlar ve Allah katında değerli kimseler ise, görünüşlerini düzeltmeye değil, gönül dünyasını aydınlatmaya, iyi bir müslüman olmaya önem verirler. Allah adı anılınca samimiyetle titreyen bir kalbe sahip olmak isterler. Kabuktan çok, onun içindeki öze bakarlar. Bu sebeple de insanın hasını bulma konusunda yanılmazlar. Maddî durumu iyi olmayanların arasında mükemmel insanlar, mânevî bakımdan yücelmiş kimseler vardır. Kıyafete önem vermedikleri için veya giyecek doğru dürüst elbiseleri bulunmadığı için pejmürde bir görünüme sahip olan bu insanlara birçokları değer vermez. Hatta onların kendilerine yaklaşmalarını, evlerine gelmelerini istemedikleri gibi, yüzlerine bakmaktan bile rahatsız olurlar. İnsanların yanında böylesine değersiz olan bu kimseler içinde Allah’ın veli kulları vardır. Allah Teâlâ onları çok sever ve bir dediklerini iki etmez. Şayet onlar bir konu hakkında, bu iş şöyle olsun diye Cenâb-ı Hakk’a niyaz etseler, Allah Teâlâ onların dileğini geri çevirmez. İşte bu sebeple görünüşe aldanmamalıdır. İnsana insan olduğu için değer vermelidir. Basit ve değersiz biriymiş gibi görünen kimselerin iyi birer insan olabileceği her zaman hesaba katılmalıdır. Bununla beraber saçı başı dağınık, eli yüzü kirli herkesin mutlaka iyi insan olduğu da sanılmamalıdır. Varlıklı oldukları halde tenbellikleri sebebiyle veya zenginliklerini gizlemek düşüncesiyle kötü giyinenler az değildir. Bizim güzel dinimiz, hâli vakti yerinde olanların iyi giyinmelerini, Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine verdiği maddî nimetleri üzerlerinde sergilemelerini arzu eder. Hadisten Öğrendiklerimiz Allah Teâlâ görünüşe değil, gönül parlaklığına, davranış güzelliğine değer verir. Mal mülk, soy sop gibi geçici değerler, yalnız başına bir şey ifade etmez. Önemli olan iyi bir kul olabilmektir. Basit görünüşlü kimselerin arasında, Allah’ın değer verdiği iyi insanlar bulunduğu unutulmamalıdır. “Cennete Girenlerin Çoğu Yoksullar, Cehenneme Girenlerin Çoğu da Kadınlardı” Hadisi Üsâme radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu “Cennetin kapısında durup baktım. Bir de gördüm ki içeri girenlerin çoğu yoksullardı. Zenginler ise hesap görmek için alıkonulmuştu. Cehennemlik olduğu kesinleşenlerin de ateşe girmesi emrolunmuştu. Cehennemin de kapısında durup baktım. Bir de gördüm ki cehenneme girenlerin çoğu kadınlardı.” Buhârî, Rikak 51, Nikâh 87; Müslim, Zikir 93 Hadisleri Nasıl Anlamalıyız? Peygamber Efendimiz, bu hadiste görüldüğü gibi, cennet veya cehennem hayatına dair bilgiler vermiştir. Müstakbel hayatımıza dair bu enteresan bilgiler bizi şaşırtabilir ve “Resûl-i Ekrem’in bahsettiği bu olay ne zaman oldu? Daha kıyamet kopmadı ki! İnsanlar mahşerde toplanıp hesaba çekilmedi ki!” diye düşünmeye sevkedebilir. Şunu hiçbir zaman unutmamak gerekir Bize bu bilgileri veren bir peygamberdir. Hiç kimsenin sahip olamayacağı bilgi edinme yollarına ve imkânlarına sahiptir. Allah Teâlâ ile kendisi arasında vahiy dediğimiz bir bilgi ağı vardır. Bu suretle o, insanların ulaşamayacağı bilgilere kolaylıkla erişir. Mi’rac olayı üzerinde dikkatle düşünülürse, Peygamber Efendimiz’in bu nevi bilgileri nasıl elde ettiği daha kolay anlaşılır. İleride meydana gelecek olayları Peygamber’ine şimdiden göstermek Allah Teâlâ için elbette bir problem değildir. Hadîs-i şerîfin fakirlere verdiği müjde ne kadar sevindirici ve gönül okşayıcıdır!.. Yoksulluğun ateşten gömleğine katlanan, hâlinden şikayet etmediği gibi isyana da kalkışmayan gani gönüllü fukarâya ne mutlu!.. Yalnız müjdenin câzibesine kapılıp da eldeki sermayeyi büsbütün yele vermemek lâzım. Cennete girenlerin çoğunun fakir olduğunu öğrendik. Ama bu durum, dinimize göre fakirliğin mutlak surette zenginlikten üstün olduğunu göstermez. İlâhî emirlere uymayan bir fakirin İslâm’da hiçbir değeri yoktur. Fakiri değerli kılan, hâline sabretmesidir; Allah’ın verdiğine şükretmesidir; ibadetlerini ve görevlerini yerli yerince yapmasıdır. Zenginliğin de tıpkı fakirlik gibi bir imtihan yolu olduğu unutulmamalıdır. Zenginlik çoğu zaman insanları azdırır ve dinin tavsiye ettiği orta yoldan uzaklaştırır. Fakir yokluk çeker ama, zenginlerin düştüğü kötülüklerden, azıp sapmalardan da korunmuş olur. Bu sebeple fakir, içinde bulunduğu durumun kendisi için daha hayırlı olabileceğini düşünerek hâline şükretmelidir. Hadisimizde fakirlere deniyor ki, şayet hâline sabreder ve Allah’ın rızâsını kazanmaya gayret edersen, cenneti zenginlerden daha kolay kazanırsın. Gösterdiğin bu uysallığın, sabır ve tahammülün mükâfatı olarak da onlardan önce cennete girersin... Zengin Müslümanlara da birtakım görevler düşmektedir. Fakirlere kol kanat germek, yoksulluğun korkunç alevi ile daha fazla kavrulmalarına meydan vermemek, fukaralığın sonucu olarak günah ve isyan bataklığına yuvarlanmalarına engel olmak bu görevlerin başlıcasıdır. Aslına bakılırsa zenginin fakire yaptığı yardım, kendisine yaptığı yardım demektir. Çünkü zengin, yaptığı bu yardımla fakirin mânen güçlü olan elinden tutmakta ve o güçlü ellerin himmetiyle cennete doğru uçup gitmektedir. Bu sebeple zengin fakire kol kanat gererken, onu, sâyesinde cennete varacağı ve Allah’ın rızâsını kazanacağı bir vesile olarak görmelidir. Zira yaşadıkları bölgede fakirler olmasaydı, zenginler zekâtlarını vermek için kimbilir ne zorluklar çekeceklerdi! Üstelik insanlara yardım etmenin o doyumsuz zevkini tadamayacaklardı. Hadîs-i şerîfte bir hususa daha dikkatimiz çekiliyor. Zenginler fakirlerle birlikte cennete giremeyeceklerdir. Zira onlar dünyada refah içinde yaşamanın karşılığı olarak servetlerini nereden kazanıp nereye harcadıklarının hesabını vereceklerdir. Bu hesaptan sonra alnı ak olanlar cennete, olmayanlar ise cezalarını çekmek üzere cehenneme gideceklerdir. Şüphe yok ki, mahşerde hesaba çekilmek üzere beklemek, hayâl bile edilemeyecek kadar korkunç ve dayanılmaz bir işkencedir. Bir hadîs-i şerîfte zenginlerin fakirlerden yarım gün sonra, yani dünya hesabıyla beş yüz sene sonra cennete girebilecekleri bildiriliyor. Tirmizî, Zühd 37 Şayet insan sırf zenginliğinden dolayı hesap vermek üzere fakirlerden beş yüz yıl sonra cennete girebilecekse, demekki varlıklı olmak o kadar imrenilecek bir şey değildir. Bu hesabı yaparken bir hususu da gözden kaçırmamak gerekir. Hadiste “Cennet’e gireceklerin çoğu yoksul kişilerdir” buyuruluyor. Demekki cennete önce girenlerin çoğu fakirler olmakla beraber aralarında zenginler de vardır. Bunlar şüphesiz mallarını yerli yerince harcayan, üzerlerinde Allah ve kul hakkı bırakmayan, servetini Allah yolunda harcamasını bilen şuurlu zenginlerdir. Hadîs-i şerîfte cehenneme girenlerin çoğunun kadınlar olduğu haber verilmektedir. Peygamber Efendimiz bu durumu muhtelif hadislerinde ifade etmiş, buna gerekçe olarak da bazan “Allah lânet etsin” diye çok beddua etmelerini, kocalarına karşı saygılı davranmayıp onlarla iyi geçinmemelerini göstermiştir. Bu uyarısıyla Resûl-i Ekrem Efendimiz kadınları, söz ve davranışlarında daha dikkatli olmaya, dînî görevlerini aksatmamaya ve kocalarıyla iyi geçinmeye teşvik etmiştir. Güzelliğe, süse, zînete, daha iyi ve rahat yaşamaya kadınların meyli fazladır. Bunları temin etmek ise maddî imkâna bağlıdır. Bu nevi şeyleri bir ihtiyaç olarak gören ve kocalarını bunları elde etmeye zorlayan kadınlar, maddî durumu müsait olmayan eşlerini zor durumda bırakırlar; şikâyetleriyle onları rahatsız ederler. Kocaları da eşlerini mutlu etmek için meşrû olmayan yollara sapabilir, haksız kazanç elde etmeye yönelebilirler. Böylesi kadınlar hem kendi âhiretlerini hem de kocalarının ebedî saadetini tehlikeye düşürmüş olurlar. Bu hadisi 490 numarayla tekrar okuyacağız. Hadisten Öğrendiklerimiz Allah Teâlâ Peygamber Efendimiz’e cenneti ve cehennemi göstermiş, o da bize cennet ve cehennem hakkında bazı bilgiler vermiştir. Cennetlikler, fakirler ile Allah’ın gösterdiği yolda gidenlerdir. Allah’a karşı gelen, onun buyruklarına uymayan, kocalarına karşı nankörlük eden kadınlar cehennemliktir. “Beşikteyken Konuşan Üç Kişi” Hadisi Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu “Beşikte sadece üç kişi konuştu. Bunlardan biri Meryem’in oğlu Hz. Îsâ, diğeri Cüreyc ile macerası olan çocuktur. Cüreyc ibadete düşkün bir kimseydi. Bir mâbede yerleşip orada ibadet etmeye başladı. Birgün annesi geldi - Cüreyc! diye seslendi. Cüreyc kendi kendine “Yâ Rabbî anneme cevap mı versem, yoksa namazıma devam mı etsem” diye söylendi. Sonra namazına devam etti. Annesi de dönüp gitti. Ertesi gün annesi yine Cüreyc namaz kılarken geldi ve - Cüreyc! diye seslendi. Cüreyc yine kendi kendine “Rabbim! Anneme mi cevap vermeliyim, yoksa namazıma mı devam etmeliyim” diye söylendi. Sonra namazına devam etti. Bir gün sonra annesi yine Cüreyc namaz kılarken geldi ve - Cüreyc! diye seslendi. Cüreyc içinden “Rabbim! Anneme cevap mı versem, yoksa namazıma devam mı etsem” diye söylendi. Sonra da namazına devam etti. Bunun üzerine annesi - Allahım! Fâhişelerin yüzüne bakmadan onun canını alma! diye beddua etti. Birgün İsrailoğulları Cüreyc ve ibadete düşkünlüğü hakkında konuşuyorlardı. Güzelliği ile meşhur bir fâhişe de oradaydı - Eğer isterseniz ben onu baştan çıkarabilirim, dedi. Vakit kaybetmeden Cüreyc’in yanına gitti. Fakat Cüreyc onun yüzüne bile bakmadı. Cüreyc’in ibadethânesinde yatıp kalkan bir çoban vardı. Kadın onunla ilişki kurarak çobandan hâmile kaldı. Çocuğunu dünyaya getirince, onun Cüreyc’den olduğunu ileri sürdü. Bunu duyan halk Cüreyc’in yanına gelerek onu alaşağı ettiler ve ibadethânesini yıkarak kendisini dövmeye başladılar. Cüreyc - Niçin böyle davranıyorsunuz? diye sorunca - Sen bu fâhişe ile zina etmişsin ve senin çocuğunu doğurmuş, dediler. Cüreyc - Çocuk nerede? diye sordu. Çocuğu alıp ona getirdiler. Cüreyc “Yakamı bırakın da namaz kılayım” dedi. Namazını kılıp bitirince çocuğun yanına geldi ve karnına dokundu “Söyle çocuk! Baban kim?” diye sordu. Çocuk - Babam falan çobandır, diye cevap verdi. Bunu gören halk Cüreyc’in ellerine kapanarak öpmeye ve ellerini onun vücuduna sürerek af dilemeye başladılar - Sana altın bir mâbed yapacağız, dediler. Cüreyc - Hayır, eskiden olduğu gibi yine kerpiçten yapın, dedi. Ona kerpiçten bir mâbed yaptılar. Beşikte konuşan üçüncü şahsın macerası şöyledir Çocuğun biri annesini emerken cins bir ata binmiş ve iyi giyinmiş yakışıklı bir adam oradan geçti. Onu gören anne - Allahım! Benim oğlumu da böyle yap! diye dua etti. Emmeyi bırakan çocuk o adama bakarak - Allahım! Beni onun gibi yapma! dedi ve yine emmeye koyuldu. Ebû Hüreyre der ki - Çocuğun emmesini anlatırken, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şehâdet parmağını ağzına alıp emişi hâlâ gözümün önündedir. Resûl-i Ekrem sözüne şöyle devam etti “Câriyenin birini - Zina ettin, hırsızlık yaptın diye döverek oradan geçirdiler. Câriye ise - Bana Allah’ım yeter; O ne güzel vekildir hasbiyellâhü ve nimel vekîl diyordu. Bunu gören anne - Allahım! Çocuğumu onun gibi yapma! diye dua etti. Memeyi bırakan çocuk câriyeye baktı ve - Allahım! Beni onun gibi yap! dedi. Bunun üzerine anne ile çocuğu konuşmaya başladılar. Anne - Yakışıklı bir adam geçti. Ben de “Allahım! Benim oğlumu da böyle yap!” diye dua ettim. Sen ise “Allahım! Beni onun gibi yapma!” dedin. O câriyeyi zina ettin, hırsızlık yaptın diye döverek götürdüler. Ben “Allahım! Çocuğumu onun gibi yapma!” diye dua ettim. Sen ise “Allahım! Beni onun gibi yap!” dedin. Niçin? diye sordu. Çocuk dedi ki - O adam zâlimin tekiydi. Onun için ben “Allahım! Beni onun gibi zorba yapma!” diye dua ettim. O câriye zina etmediği hâlde zina ettin diye dövüyorlardı. Hırsızlık yapmadığı hâlde, hırsızlık yaptın diyorlardı. Bunun için de “Allahım! Beni onun gibi yap!” diye dua ettim. Buhârî, Amel fi’s-salât 7, Mezâlim 35, Enbiyâ 48, 54; Müslim, Birr 7, 8 Hadisleri Nasıl Anlamalıyız? Cüreyc kıssası ibretlerle doludur. Hadisimizde beşikte sadece üç çocuğun konuştuğu belirtilmekle beraber, bebeklik çağında yedi, hatta on çocuğun konuştuğuna dair rivayetler vardır. Peygamber Efendimiz birçok şıkları bulunan bazı konuları kolay öğretmek için, onları muhtelif zamanlarda küçük gruplar halinde anlatmayı uygun görmüştür. Bu konuda da aynı öğretim metodunu kullandığı anlaşılmaktadır. Nitekim dininden dönmediği için ateş dolu hendeğe atılmak istenen bir anneye, kucağındaki çocuğun “Dişini sık, sabret, çünkü sen hak yoldasın” diye cesaret verdiğini okumuştuk. Hz. Îsâ’dan sonra yaşayan Cüreyc’in zamanında insanların çoğu, Allah Teâlâ’nın emrettiği şekilde bir hayat sürmüyordu. Bazı rivayetlerden ticaretle uğraştığını öğrendiğimiz Cüreyc, hayatın düzensizliğini görerek daha kârlı bir ticaret yapmak istedi. İnsanların yaşadığı bölgeden uzak bir yere bir manastır yaparak orada ibadete başladı. Arada bir ziyaretine gelen annesiyle konuşuyor, onun gönlünü hoş tutmaya çalışıyordu. Fakat annesi üst üste üç defa onun ibadet saatinde geldi. Cüreyc de Allah’ın huzurundan ayrılmanın uygun olmayacağı düşüncesiyle ibadetini kesmedi. Bu durumu bilmeyen annesi, Cüreyc’in artık kendisine değer vermediğini zannederek ona beddua etti. Fakat bedduasını son derecede şefkatli ve ölçülü bir şekilde yaptı. Oğlunun zina suçu işlemesini bile istemedi. Sadece fâhişelerin yüzünü görmesini diledi. Bedduası da tuttu. Demekki Cüreyc, annesi seslendiği zaman farz değil, nâfile ibadet ediyordu. Bu sebeple ibadetini kesmeli ve ona cevap vermeliydi. Böyle yapmamakla hata etti. Namaz kılan bir kimseyi anne veya babası yanına çağırırsa, nasıl davranması gerekir? Farz namaz kılınıyorsa anne ve babaya cevap verilmez. Kılınan namaz farz değilse, kendilerine cevap verilmediği takdirde anne veya baba da gücenecekse, namazı kesip onlara cevap vermek uygun olur. İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğunun görüşü böyledir. Bazı âlimler namazın farz veya nâfile olmasına bakmadan, anne veya baba seslendiği vakit, onları gücendirmemek için namazın bozulması gerektiğini söylemişlerdir. İnsanoğlu Allah Teâlâ’ya Cüreyc gibi gönül bağlarsa, Cenâb-ı Hak ona yardımcı olur. Aleyhinde hazırlanan tuzakları bozar. Hatta onun eliyle kerâmetler bile gösterir. Konuşması âdet olmadığı hâlde bir çocuğu konuşturarak, samimi kulunu sıkıntılardan kurtarır. Annesine, görünüşe aldanmamayı tavsiye eden memedeki çocuğun kıssası, Cüreyc kıssası kadar dikkat çekicidir. Câzip kıyafeti, kelli felli görünüşüyle birçokları bizi aldatır. Basit kıyafetler giyen veya haksız davranışlara uğrayan nice değerli kişiler de aynı şekilde bizi yanıltır. 254 numaralı hadîs-i şerîfin açıklamasında söylediğimiz gibi, defineye mâlik vîrâneler bulunduğunu hatırdan çıkarmamak gerekir. Gönül gözü açık olanlar görünüşe aldanmazlar. Yüce Rabbimiz Kasas sûresinin 76-82. âyetleri arasındaki Kârûn kıssasında bu değişmez gerçeği ne güzel ifade eder Hazinesinin anahtarları güçlü kuvvetli bir topluluk tarafından taşınabilen Kârûn, bu serveti bilgisiyle kazandığını iddia ediyordu. Malı mülküyle âhireti kazanmayı, fakirlere yardım etmeyi düşünmüyordu. Birgün bütün ihtişamıyla halkın karşısına çıktı. Çokları ona imrendiler. Kârûn’daki servet bizde de olsa dediler. Gerçeği bilen âlimler onları uyardılar; dürüst olun, iyi işler yapın, bu zâlime imrenmeyin dediler. Çok geçmeden Allah Teâlâ Kârûn’u da, servetini de yerin dibine geçirdi. Kimseler Kârûn’u bu korkunç âkıbetten kurtaramadı. Ona imrenenler bu hâli görünce, söylediklerine pişman oldular. Hadisten Öğrendiklerimiz Anne ve babaya itaat, evlâdın en önemli görevidir. Üstelik bu Allah’ın emri olduğu için farzdır. Kılınan namaz farz olmamak şartıyla, anne veya baba çağırdığı zaman, namazı bozup onlara cevap vermelidir. Anne ve baba evlâdına beddua etmek zorunda kaldığında, Cüreyc’in annesi gibi ölçülü davranmalıdır. İnsanın özü doğru olursa, aleyhinde kurulacak tuzaklar ona zarar vermez. Böyle kimseler hayatta yalnız olduklarını düşünmemeli, arkalarında Allah Teâlâ’nın bulunduğunu bilmelidir. Cenâb-ı Hak dilediği zaman veli kullarının kerâmet göstermesine izin verir. Anneler yavrularını kendilerine tercih ederler. Onların her iyi şeye sahip olmasını isterler. Kaynak Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları İslam ve İhsan
Oluşturulma Tarihi Ocak 13, 2021 0252Dinimizde yardımlaşma ve dayanışmanın önemi büyüktür. Müslümanlar sık sık zekat ve sadaka vererek, maddi açıdan kötü durumda olan insanlara yardım eder. Kuran'ı Kerim'de yer alan birçok ayette bize elimizdekileri paylaşmamız gerektiği emredilir. 8. sınıfta okuyan öğrenciler için ''Paylaşma ve Yardımlaşma'' konusunu örnek ayetler ve hadislerle anlattık.''Komşusu açken tok yatan bizden değildir.'' hadisi paylaşma ve yardımlaşmanın ne kadar önemli olduğunu gösterir. Dayanışma ''maddi yardım'' ve ''manevi yardım'' olarak ikiye ayrılır. Birinin borcunu ödemek, yolda kalmış birine yardım etmek ve birilerine erzak hazırlamak maddi yardımlar arasında yer alır. Hastalara geçmiş olsun ziyaretinde bulunmak, yaşlılara yardım etmek ve yakınındaki insanlara Hakkı ve sabrı tavsiye etmek, her Müslümanın görevidir. Paylaşma ve Yardımlaşma 1- Paylaşma ve Yardımlaşma ile İlgili Hadisler - Hangi sadaka daha hayırlıdır? Malı Parası az olanın verdiği sadaka, sadakaların en hayırlısıdır. İslam dinin verilen zekatın ve sadakanın miktarı önemli değildir. Önemli olan yoksul ve muhtaç kişilerin yanında olmak ve paylaşmaktır. Bu nedenle, fakir olmasına rağmen diğeri insanlara yardım eden kişilerin verdikleri sadaka çok daha faziletlidir. Peygamberimizden aktarılan bu hadiste de bunun önemi vurgulanıyor. Günlük hayatta sıklıkla kullandığımız ''çok veren maldan, az veren candan'' atasözü de miktarın değil niyetin önemli olduğunu ifade eder. - Bir fakire yardım eden kimse, gündüzü oruç geceyi namazla geçiren kimse gibidir. Dinimizde ameller de ibadetler kadar önemli bir yer tutar. Bununla birlikte zekat, İslam'ın beş şartından biridir. Kuran'ı Kerim'de en çok namaz ve zekat ile ilgili ayetler vardır. İnsanlara mallarını biriktirmemeleri ve infak etmeleri öğütlenir. Çünkü Allah'a ve ahiret gününe iman eden herkes, insanın asıl yurdunun ebedi olarak kalacağı ahiret olduğunu bilir. Buhari'nin aktardığı bu hadiste fakir birine yardım etmek, oruç ve namaz ibadetleriyle bir tutulmuş. Hz. Muhammed hayatı boyunca mala ve paraya tamah etmemiş ve çok mütevazi bir yaşam sürdürmüştür. Savaş ganimetlerinden payına düşenleri de fakirlere dağıtarak ilk Müslümanlara örnek olmuştur. Biz de kendimizi Hz. Muhammed'i örnek almalı ve maddi açıdan durumu kötü olan insanlara yardım eli uzatmalıyız. 2- Paylaşma ve Yardımlaşma ile İlgili Ayetler Enfal Suresi - 73. Ayet - Arapça Okunuşu - - Vellezine keferu ba'duhum evliyau ba'd, illa tef'aluhu tekun fitnetun fil ardı ve fesadun kebir. - Türkçe Meali - Hakkı Gerçeği yalanlayanlar birbirlerinin dostudur. Siz de birbirinize yardım edip dost olmazsanız yeryüzünde büyük bir bozgun ve fitne çıkar. Allah'u Teala bu ayette Müslümanlara yardımlaşmaları gerektiğini aksi takdirde dünyada büyük bir bozgun çıkacağını bildirmiştir. Allah'ın ayetlerini inkar edenler, dünyada fitne fesat çıkarmak için birbirlerine yardım ederler. Kafirler, Hz. Muhammed'e ve sahabesine birçok tuzak kurup insanları İslam'dan uzaklaştırmaya çalışmıştır. Bir başka ayette mümin kulların iyilik ve takvada birbirleriyle yarışmaları emredilir. Ancak dayanışma içerisinde olarak kötülüklere karşı mücadele edebiliriz. Al-i İmran Suresi - 92. Ayet - Arapça Okunuşu - - Len tenalul birre hatta tunfiku mimma tuhibbun, ve ma tunfiku min şey'in fe innallahe bihi alim. - Türkçe Meali - Sevdiğiniz şeylerden başkalarına vermedikçe gerçek iyiliğe / dürüstlüğe erişemezsiniz. Neleri verip infak ettiğinizi Allah bilir. Mümin kullar sevdikleri şeylerden bol bol infak eder. Örneğin bir giysiye başkasının daha çok ihtiyacı varsa, giysi o kişiye verilmelidir. Al-i İmran Suresinin 92. ayetinde, sadece beğenmediğimiz ve gözden çıkardığımız şeyleri değil, sevdiğimiz şeyleri de paylaşmamız gerektiği bildirilir.
fakire yardım ile ilgili ayetler